İçerik Başlıkları
- 1 Değersiz Alacaklar Nedir?
- 2 Şüpheli Ticari Alacak ile Değersiz Alacak Farkı
- 3 Değersiz Alacak Yoluyla Gider Yazabilmenin Şartları
- 4 Alacağın Tahsil İmkansızlığına İlişkin Yargı Kararının Olması
- 5 Alacağın Tahsil İmkansızlığına İlişkin Kanaat Verici Bir Vesikanın Olması
- 6 7104 Sayılı Yasa İle Getirilen Tahsil Edilemeyen KDV’de İndirim Hakkı
- 7 Sonuç
Giriş
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 322. maddesinde; kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacakların değersiz alacak olacağı, değersiz alacakların bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedecekleri ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edileceği ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacaklarını gider kaydetmek suretiyle yok edeceği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, kanun koyucu tahsili olanaksız hale gelen alacakların belli şartlar çerçevesinde zarar yazılmasına müsaade etmiş olup, bu çalışmada değersiz alacaklar uygulamasının esasları açıklanmıştır.
Değersiz Alacaklar Nedir?
Değersiz alacaklara ilişkin düzenlemeler VUK’un 322. maddesinde bulunmaktadır. Buna göre; “Kesin bir hükme veya ikna edici bir belgeye dayanarak artık tahsil edilemez hale gelen alacaklar değersiz kabul edilir. Bu tür alacaklar, değerlerini kaybederek tasarruf değerinden düşülür ve mukayyet değerleriyle zarar yazılarak ortadan kaldırılırlar. İşletme hesabıyla defter tutan mükellefler ise, bu hükme tabi olan değersiz alacakları gider olarak kaydederek yok ederler.” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Vergi Usul Kanunu, alacakların tahsilat durumlarına göre yeniden değerlendirileceğini öngörür ve tahsilat kabiliyetini kısmen veya tamamen yitirmiş alacakları üç ayrı kategoriye ayırır. Bu kategoriler, 322., 323. ve 324. maddelerde düzenlenen değersiz, şüpheli ve vazgeçilen alacak uygulamalarıdır.
Değersiz alacak, artık tahsil edilemez, değeri sıfıra inmiş bir alacak olarak kabul edilir. Kanuni düzenlemeye göre, alacağın tahsilat imkanının artık kalmadığı kesin hüküm veya ikna edici bir belge ile kanıtlanmalıdır. Alacağın tahsilatının neden zor olduğu, objektif ve inandırıcı belgelerle gösterilmesi, değersiz alacaklar uygulaması için büyük bir önem taşır. Aksi takdirde, alacağın tahsili mümkün olmadığına dair karar mükellefe bırakılmış olurdu. Bu tür bir belirsizliği önlemek amacıyla, kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi şekilde takip edildiğinin, kesin hüküm veya ikna edici bir belge ile kanıtlanmasını öngörmüştür.
Değersiz alacaklar, bu duruma girdiği tarihte zarar olarak kaydedilmelidir. Kanunda, değersiz alacakların bu aşamada, tasarruf değerini kaybedip mukayyet değerlerinin zarar olarak kaydedilerek yok edileceği belirtilmiştir. Bu nedenle, ilgili yıl içerisinde zarar yazılmayan değersiz alacaklar, sonraki dönemlerde zarara dönüştürülemez. Eğer zarar kaydedilen değersiz alacak tutarı daha sonradan kısmen veya tamamen tahsil edilirse, bilanço esasına göre defter tutanlar bunu kar olarak, işletme hesabı esasına göre defter tutanlar ise hasılat olarak kaydetmelidirler.
Şüpheli Ticari Alacak ile Değersiz Alacak Farkı
Şüpheli ticari alacaklar hâlâ tahsil edilebilme ihtimali olan alacaklardır; ancak, değersiz alacaklar artık tahsil edilemez hale gelmişlerdir. Bu nedenle, bu alacaklar için ayrı bir karşılık ayırmaya gerek kalmadan doğrudan gider olarak kaydedilirler. Şüpheli alacaklarda olduğu gibi, değersiz alacakların da ticari veya zirai kazançla ilgili olmaları gerekir. İşletmeyle ilgisi olmayan alacaklar, diğer şartları sağlasalar bile değersiz alacaklar olarak değerlendirilip dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamazlar. Şüpheli alacakla farklı olarak, değersiz alacak olarak değerlendirilen alacağın, bilanço veya işletme hesabı esasına göre defter tutan işletmelere ait olmasının bir önemi yoktur.
Eğer değersiz alacak önce şüpheli alacak olarak kaydedilmişse ve bilanço esasına göre defter tutuluyorsa, önceden ayrılmış olan karşılık “644 Konusu Kalmayan Karşılıklar Hesabı” kullanılarak iptal edilir. Daha sonra değersiz hale gelen alacak, mukayyet değeri ile dönem giderleriyle ilişkilendirilerek yok edilir. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise, yukarıda açıklandığı gibi karşılık ayırmadıkları için başka bir işlem yapmadan aynen gider olarak kaydederek bu tutarı yok ederler. İşletmelerin bu tür alacakları, değersiz hale geldikleri dönemde gider olarak kaydetmeleri önemlidir. Çünkü değersiz alacaklar, Vergi Usul Kanunu’nun amortismanlar bölümünde düzenlenmiş olup, gider kaydının alacağın değersiz hale geldiği dönemde yapılması gerekmektedir. Değersiz hale geldiği yılda zarar veya gider olarak dikkate alınmayan değersiz alacaklar daha sonraki yıllarda zarar veya gider olarak kaydedilemezler.
Değersiz Alacak Yoluyla Gider Yazabilmenin Şartları
Alacağın Ticari Elde Edilmesi ve İdame Ettirilmesi İle İlgili Olması
İş ve işletmeyle alakalı olmayan alacaklar ile işletme sahibinin veya ortaklarının kişisel ilişkilerinden kaynaklanan, fakat işletme hesaplarına da dahil olan bu tür alacaklar zarar olarak kaydedilemezler. İşletmeye ait ticari veya ziraat kazançlarının elde edilmesi ve sürekliliğiyle ilgisi olmayan şahsi alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz. Ayrıca, işletme bilançosunda kayıtlı olsalar bile, şahsi kefalet ve teminatlar doğrultusunda ortaya çıkan alacaklar aslında şüpheli alacak kapsamı dışında, aynı şekilde değersiz alacaklar kapsamı dışında tutulur.
Kanun metninde sadece alacak ifadesi kullanılmış olup, alacağın senetli olup olmadığı konusunda herhangi bir belirleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, giderleştirilecek alacağın senetli olup olmamasının önemi bulunmamaktadır.
Alacağın Tahsil İmkansızlığına İlişkin Yargı Kararının Olması
Bir alacağın değersiz alacak olarak gider kaydedilebilmesi için hukuki bir kararla, alacağın tahsilinin artık mümkün olmadığının anlaşılması gerekir. Yani, alacağın tahsilatı için yasal yollara başvurulmuş, icra işlemi gerçekleştirilmiş fakat bu başvuru ve işlemler sonucunda alacağın ödenmeyeceği veya talep edilemeyecek bir duruma geldiği, mahkeme kararıyla tespit edilmiş olmalıdır. Örneğin, alacağın zaman aşımına uğradığı veya borçlunun yerini tespit etmek için yapılan hukuki işlemler sonucunda elde edilen kararlar bu duruma örnektir.
Alacağın Tahsil İmkansızlığına İlişkin Kanaat Verici Bir Vesikanın Olması
Alacağın tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, bu durumu tevsik eden bir yargı kararı olmasa dahi aşağıda örnekleri verilen kanaat verici belgelerden herhangi biriyle alacağın tahsil edilemeyeceği kanıtlanırsa, bu alacak değersiz alacak olarak gider hesaplarına kaydedilebilir.
Vergi hukuku bağlamında kanaat verici vesikalar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
- Borçlunun gaipliğine dair mahkeme kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir malvarlığının bulunmadığına dair resmi belge.
- Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü ve mirasçıların mirası reddettiklerine dair resmi belgeler.
- Borçlunun alacaklı tarafından açılan davayı kazandığına dair mahkeme kararı.
- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine dair düzenlenmiş belgeler.
- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması.
- Borçlunun, ülkeyi dönmemek üzere terk ettiğini belirleyen gazeteler ve bunu doğrulayan resmi belgeler.
- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi belge.
- Medeni Kanununa göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı.
- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını gösteren icra memurluğu yazısı.
- Borçlunun ölümünü ve mirasçılarının bulunmadığını kanıtlayan resmi soruşturma belgesi.
- Borçlunun ölümü ve mirasçılar adına Sulh Mahkemelerince verilmiş bulunan mirası ret kararı.
- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar.
- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.
Taraflar arasında resmi şekilde düzenlenmemiş olan alacaklardan vazgeçme anlaşmaları, kanaat verici belge olarak kabul edilmez.
Vergi İdaresine göre aciz vesikası, bir alacağın değersiz hale gelmesi için yeterli bir kanıt değildir. Çünkü bu belgeye dayanan alacaklar, kesin olarak değerini kaybetmemişlerdir. Hatta alacaklı, bu belgeyi aldıktan sonra ilerleyen süreçte alacağını ispat etme yükümlülüğüne sahip değil, yalnızca aciz belgesini göstermekle yetinmelidir. Ayrıca, aciz vesikasına bağlanan borç zamanaşımına tabi değildir; bu vesika, daha sonraki yıllarda da alacağın takip edilmesine olanak tanır. Bu nedenle, borçlunun ilerleyen yıllarda ödeme gücünü yeniden kazanması durumunda, alacağın tahsilatı mümkündür. Dolayısıyla aciz vesikasına dayanarak bir alacağın değersiz alacaklar olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, aciz vesikasına dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
7104 Sayılı Yasa İle Getirilen Tahsil Edilemeyen KDV’de İndirim Hakkı
7104 sayılı Kanun ile KDV Kanunu’nun “Vergi İndirimi” başlıklı 29. maddesine 4 numaralı fıkra olarak “Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen katma değer vergisi alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabilir. (Ancak Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesine göre, karşılık ayrılmak suretiyle gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınan katma değer vergisinin, bu fıkra kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gelir olarak dikkate alınması şartıyla.)” hükmü eklenmiştir.
Bu hükme göre, değersiz alacaklar haline gelen ve daha önce beyan edilen KDV, indirim konusu olarak dikkate alınabilecektir. Ancak, bu durum daha önce bahsedilen KDV’nin şüpheli alacak olarak değerlendirilip karşılık ayrılmak suretiyle giderleştirilmediği durumlarda geçerlidir. Daha önce karşılık ayrılmak suretiyle gider olarak kaydedilen KDV tutarını, gelir olarak kaydetmek için mükelleflere ihtiyarlık tanınmıştır. Eğer mükellefler KDV indirimini tercih ederlerse, daha önce gider olarak kaydedilen KDV’yi gelir olarak kaydedeceklerdir. Eğer bu durumda ilgili dönem KDV beyanında vergi indirimi göremezlerse, bilançolarında yer alan alacaklar hesabı ile karşılık hesaplarını kapatmalıdırlar.
Sonuç
Ticari ilişkilerde, işlemlerin büyük bir kısmının vadeli olarak gerçekleşmesi ve güvenilir teminatlara bağlanmaması, işletmelerin alacaklarının bir kısmını geçici veya sürekli olarak tahsil edememelerine neden olmaktadır. Bu nedenle, yasama organı, tahsilatı şüpheli olan alacaklar için belirli koşullar altında karşılık ayırmaya ve bu yolla giderleştirmeye, tahsilatı artık mümkün olmayan alacakların ise yine belirli şartlar çerçevesinde zarar yazmaya izin vermiştir.