0312 911 83 10
·
av.fatiharas@gmail.com
·
Pzt-Cuma 09:00-18:00
DANIŞMANLIK

100-Kasa Hesabının Yüksek Bakiye Vermesi Nedeniyle Yapılan Vergi Tarhiyatlarının Hukuki Durumu

100-Kasa Hesabının Yüksek Bakiye Vermesi Nedeniyle Yapılan Vergi Tarhiyatlarının Hukuki Durumu

İçerik Başlıkları

100-Kasa Hesabının Yüksek Bakiye Vermesi Nedeniyle Yapılan Vergi Tarhiyatlarının Hukuki Durumu

Giriş

100-Kasa Hesabı, bir işletmenin mali sağlığının, likidite durumunun ve kayıt düzeninin en temel göstergelerinden biridir. Bu hesabın, işletmenin ticari faaliyet hacmi ve nakit döngüsüyle orantısız bir şekilde yüksek bakiye vermesi, Vergi İdaresi’nin modern risk analiz sistemlerinde bir “kırmızı bayrak” olarak algılanmakta ve vergi incelemesi riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Vergi İdaresi’nin bu konudaki temel bakış açısı, kayıtlarda görünen bu yüksek meblağlı nakdin fiilen kasada olmadığı, bunun yerine işletme kaynaklarının faizsiz olarak ortaklara veya ilişkili kişilere kullandırıldığı varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayım, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı iddiasıyla mükelleflerin ciddi tutarlarda vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, katma değer vergisi (KDV) ve gelir vergisi stopajı tarhiyatları ile karşı karşıya kalmasına zemin hazırlamaktadır.

Bu makale, 100-Kasa Hesabı’nın yüksek bakiye vermesi sorununu, muhasebe tekniği ve temel ilkelerinden başlayarak, vergi hukukunun ilgili müesseseleri, güncel yargı kararları ve hem önleyici hem de savunmaya yönelik stratejiler ekseninde derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Mükelleflere, mali müşavirlere ve hukukçulara, bu karmaşık ve çok katmanlı konuda yol gösterecek, hukuki dayanakları sağlam, analitik ve pratik bir rehber sunulacaktır.

Bölüm 1: 100-Kasa Hesabının Muhasebe ve Hukuki Temelleri

1.1. Tanım ve İşleyiş Mekanizması (Tek Düzen Hesap Planı Çerçevesinde)

Tek Düzen Hesap Planı’na göre 100-Kasa Hesabı, bilançonun “1-Dönen Varlıklar” ana grubunda, “10-Hazır Değerler” arasında yer alan ve işletmenin elindeki ulusal ve yabancı paraların Türk Lirası karşılığının izlendiği bir hesaptır. Bu hesap, işletmenin günlük nakit akışının kalbidir.

Hesabın işleyişi son derece basittir; aktif karakterli bir hesaptır. Bu nedenle, kasaya giren paralar, yani nakit tahsilatları hesabın borç tarafına kaydedilirken, kasadan çıkan paralar, yani nakit ödemeler (tediyeler) hesabın alacak tarafına kaydedilir. Bu işleyişin doğal bir sonucu olarak, 100-Kasa Hesabı daima borç bakiyesi verir veya tüm nakit kullanıldığında sıfır olur. Bu hesabın hiçbir surette alacak bakiyesi vermemesi, muhasebenin en temel kurallarından biridir. Hesabın alacak bakiyesi vermesi, mantıksal bir imkansızlığı, yani kasada mevcut olmayan bir paranın harcandığını ifade eder. Vergi hukuku açısından bu durum, ya yapılan ödemelerin dayandığı belgelerin sahte olduğu ya da bu ödemeleri karşılayacak tahsilatların (hasılatın) kayıtlara alınmadığı (kayıt dışı hasılat) şeklinde yorumlanır ve bu durum tek başına re’sen takdir nedeni sayılabilir.

1.2. “Hayatın Olağan Akışı” ve “İktisadi Rasyonalite” İlkeleri Işığında Yüksek Bakiye Riski

Kasa hesabındaki yüksek bakiye sorununun hukuki temelini, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 3. maddesinde yer alan “hayatın olağan akışı” ve “iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygunluk” ilkeleri oluşturur. Bu ilkelere göre, basiretli bir tacirin, yani makul ve öngörülü bir işletmecinin, atıl duran, herhangi bir finansal getiri sağlamayan ve aynı zamanda çalınma, kaybolma gibi fiziki riskler taşıyan yüksek miktarda nakdi kasasında tutması ticari teamüllere ve ekonomik akla aykırı kabul edilir.

Bu durumun en bariz çelişkisi, işletmenin bir yandan yüksek faiz maliyetleriyle banka kredisi kullanırken, diğer yandan bilançosunda milyonlarca liralık nakdi kasasında göstermesidir. Bu durum, hayatın olağan akışına aykırılığın en güçlü karinesi olarak değerlendirilir ve VUK Madde 3 uyarınca ispat yükünün, bu “olağandışı” durumu açıklamak üzere mükellefe geçmesine neden olur. Dolayısıyla sorun, muhasebe kaydının matematiksel doğruluğundan ziyade, bu kaydın temsil ettiği ekonomik durumun ticari gerçeklikle ve akılcılıkla çelişmesinden kaynaklanır.

1.3. Vergi İncelemesini Tetikleyen Bir Risk Parametresi Olarak Yüksek Kasa Bakiyesi

Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) ve Vergi Denetim Kurulu (VDK), e-Defter, e-Fatura gibi dijital uygulamaların yaygınlaşmasıyla birlikte, mükelleflerin mali tablolarını ve beyannamelerini gelişmiş veri analizi ve risk analiz sistemleri aracılığıyla sürekli olarak taramaktadır. Bu sistemlerde, bir şirketin cirosu, sektör ortalamaları ve gider yapısı ile uyumsuzluk gösteren olağandışı yüksek kasa bakiyeleri, potansiyel bir vergi kaybının veya kayıt dışılığın habercisi olarak görülür.

Kasa hesabındaki şişkinlik, işletme kayıtlarının gerçeği yansıtmadığına veya transfer fiyatlandırması gibi bir vergi güvenlik müessesesinin ihlal edildiğine dair güçlü bir sinyal olarak kabul edilir. Bu durum, mükellefin vergi incelemesine seçilme olasılığını doğrudan ve önemli ölçüde artırır. Dijitalleşme, geçmişte belki yıllarca gözden kaçabilecek bu tür bir uyumsuzluğun artık neredeyse anlık olarak tespit edilmesini sağlamakta, bu da mükellefleri daha disiplinli ve proaktif bir mali yönetim anlayışına zorlamaktadır.

Bölüm 2: Vergi Tarhiyatının Hukuki Dayanağı: Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı

2.1. İdarenin Temel Varsayımı: Fiktif Nakdin Ortaklara Kullandırılması

Vergi inceleme elemanları, bir işletmenin bilançosunda ticari icapların çok üzerinde bir kasa mevcudu tespit ettiklerinde, temel olarak şu varsayımdan hareket ederler: Bu para, kayıtlarda göründüğü gibi fiziken kasada değildir; bu tutar, işletmenin ilişkili kişilerine, genellikle de ortaklarına, herhangi bir faiz alınmaksızın veya emsaline göre çok düşük bir faiz oranıyla borç olarak kullandırılmıştır. Bu varsayım, vergi tarhiyatı sürecinin başlangıç noktasını oluşturur.

2.2. Yasal Çerçeve: 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) Madde 13

İdarenin bu varsayımı, hukuki dayanağını 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde düzenlenen “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” müessesesinden alır. Bu maddeye göre, kurumların ilişkili kişilerle yaptıkları işlemlerde (ortaklara borç para vermek bir finansman hizmeti olarak kabul edilir) uyguladıkları fiyat veya bedelin “emsallerine uygunluk ilkesi”ne aykırı olması durumunda, kazanç tamamen veya kısmen örtülü olarak dağıtılmış sayılır.

Emsallerine uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan işlemlerde uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişki bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Dolayısıyla, bir ortağa sıfır faizle para kullandırmak, bu ilkenin açık bir ihlali olarak kabul edilir. Bu durumda, sanki emsaline uygun bir faiz alınmış gibi bir hesaplama yapılarak bu tutarın kurum kazancına eklenmesi suretiyle vergi tarhiyatı yoluna gidilir.

2.3. “Adatlandırma” (Faiz Yürütme) Mekanizması

“Adat”, Arapça kökenli bir kelime olup, bu bağlamda, fiktif olarak kullandırıldığı varsayılan anaparanın, kullanıldığı gün sayısı dikkate alınarak faizlendirilmesi işlemini ifade eder. Bu, aslında gerçekleşmemiş bir faiz gelirini, VUK Madde 3’teki “gerçek mahiyetin esası” ilkesine dayanarak vergisel olarak yaratan bir hukuki kurgudur.

  • Faiz Oranı Belirlemesi: Adat hesaplamasında kullanılacak faiz oranının ne olacağı kritik bir konudur. Danıştay’ın istikrar kazanmış kararlarına göre, bu tür bir işlemde öncelikle varsa bir “iç emsal” (örneğin, şirketin aynı dönemde bankadan kullandığı ticari kredinin faiz oranı) dikkate alınmalıdır. Eğer bir iç emsal mevcut değilse, “dış emsal” olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından ilan edilen ve ticari kredilerin niteliğine en yakın oran olan “avans işlemlerinde uygulanan faiz oranının” esas alınması gerektiği genel kabul görmektedir.
  • Hesaplama Formülü: Adat faizi, genellikle aşağıdaki formül kullanılarak hesaplanır:

Aşağıdaki tablo, farklı dönemlerde adat hesaplamalarında referans alınabilecek TCMB avans faiz oranlarını göstermektedir.

Tablo 1: Yıllara Göre Uygulanacak TCMB Avans Faiz Oranları

Yürürlük TarihiYıllık Avans Faiz Oranı (%)
19.12.202016,75
31.12.202115,75
28.09.202331,75
23.12.202344,25
01.04.202451,75
21.05.202449,25 (Reeskont oranı %48,25)

Not: Tablodaki oranlar, ilgili tarihlerdeki Resmi Gazete yayınlarından derlenmiştir ve örnek niteliğindedir. Fiili hesaplamalarda, işlemin gerçekleştiği tarihteki güncel oranın teyit edilmesi esastır.

2.4. Adatlandırma Sonucu Ortaya Çıkan Vergisel Yükümlülükler

Adatlandırma işlemi sonucunda mükellef için üçlü bir vergi yükümlülüğü doğar:

  1. Kurumlar Vergisi: Hesaplanan adat faizi, bir gelir unsuru olarak kabul edilir ve genellikle “642-Faiz Gelirleri” veya “679-Diğer Olağandışı Gelir ve Kârlar” hesabına kaydedilerek kurum kazancına dahil edilir. Bu tutar üzerinden, ilgili dönemin kurumlar vergisi oranına göre vergi hesaplanır.
  2. Katma Değer Vergisi (KDV): Yargı kararları ve Maliye İdaresi’nin görüşü, ortaklara borç para verilmesinin KDV Kanunu kapsamında bir “finansman hizmeti” olduğu yönündedir. Bu nedenle, hesaplanan adat faizi tutarı üzerinden, işlemin yapıldığı tarihte geçerli olan genel oranda (%20) KDV hesaplanıp, ilgili dönemin KDV beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir. Ancak burada önemli bir ayrım vardır: Eğer mükellef, paranın fiilen kasada olduğunu ve herhangi bir kullandırma olmadığını ispatlayabilirse, ortada bir hizmet sunumu olmayacağından KDV hesaplanmaması gerektiği yönünde güçlü bir argüman sunabilir.
  3. Gelir Vergisi Stopajı (Tevkifat): KVK Madde 13 uyarınca örtülü kazanç olarak kabul edilen bu tutar, aynı zamanda hesap döneminin son günü itibarıyla ortağa dağıtılmış net kâr payı sayılır. Bu net kâr payı tutarının brüte iblağ edilmesi (brütleştirilmesi) ve bulunan brüt tutar üzerinden, ortağın statüsüne göre (gerçek kişi ise güncel %15 oranıyla) gelir vergisi stopajı yapılması ve muhtasar beyanname ile beyan edilmesi zorunludur.

Bu üçlü vergi yükü, yüksek kasa bakiyesinin maliyetini önemli ölçüde artırmakta ve konunun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Bölüm 3: Yargı Perspektifi ve İspat Hukuku

Yüksek kasa bakiyesi nedeniyle yapılan tarhiyatlara karşı açılan davalarda, uyuşmazlığın çözümü büyük ölçüde ispat hukukunun kuralları ve delillerin yorumlanması etrafında şekillenmektedir.

3.1. Kilit Prensip: Vergi Usul Kanunu (VUK) Madde 3

Yargı kararlarının temel referans noktası, VUK’un 3. maddesidir. Bu maddenin (B) fıkrası iki temel ilke ortaya koyar:

  • Gerçek Mahiyetin Esası: Vergilendirmede, tarafların işlemlere verdiği hukuki şekilden ziyade, işlemin gerçek ekonomik mahiyeti ve amacı esastır. Bu ilke, İdare’ye, “kasada görünüyor ama aslında ortağın cebinde” deme hakkını verirken; mükellefe de “İdare’nin varsayımı gerçeği yansıtmıyor, paranın kasada durmasının ticari bir sebebi var” deme hakkını tanır.
  • İspat Külfeti (Yükümlülüğü): Maddenin en kritik hükmü son fıkrasıdır: “İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir”. Bu hüküm, ispat yükünün kimde olduğunu belirleyen bir anahtar rolü oynar.

3.2. İspat Yükünün Dinamik Yapısı

Vergi davalarında ispat yükü statik değildir; tarafların iddiaları ve sundukları delillere göre yer değiştirebilir. Yüksek kasa bakiyesi davalarında bu süreç genellikle şu şekilde işler:

  1. Adım 1 (İdare Başlatır): Vergi idaresi, işletmenin cirosu ve faaliyet alanı dikkate alındığında kasa bakiyesinin “normal ve mutat olmadığını”, yani ticari icaplara uymadığını iddia eder. Bu iddia ile VUK Madde 3/B uyarınca ispat yükünü mükellefin sahasına atar.
  2. Adım 2 (Mükellef Karşılar): Mükellef, bu durumun ardında yatan makul ve meşru ticari nedenleri delilleriyle birlikte ortaya koyarak ispat yükünü savuşturmaya çalışır. Örneğin, yakın zamanda yapılacak büyük bir peşin ödemeli mal alımına ilişkin bir sözleşme, bir gayrimenkul alımı için yapılan hazırlıklar veya banka hesaplarındaki hacizler nedeniyle nakit çalışmak zorunda kalındığına dair belgeler sunar.
  3. Adım 3 (Yük Tekrar İdareye Döner): Eğer mükellefin sunduğu gerekçeler ve deliller, mahkeme tarafından makul ve hayatın olağan akışına uygun bulunursa, ispat yükü bu kez daha ağır bir şekilde idareye geri döner. Bu aşamada idarenin, sadece kasanın yüksek olduğunu değil, aynı zamanda (a) paranın fiziken kasada olmadığını ve (b) bu paranın somut olarak ortaklara kullandırıldığını açık ve kesin delillerle (örneğin, ortağın banka hesaplarına yapılan transferler, ortağın kaynağı belirsiz lüks harcamaları, tanık beyanları vb.) ispat etmesi gerekir.

3.3. Emsal Teşkil Eden Danıştay Kararlarının Analizi

Danıştay’ın konuya ilişkin kararları, zaman içinde mükellef lehine bir eğilim göstermiş ve idarenin varsayıma dayalı tarhiyat yapma yetkisini önemli ölçüde sınırlandırmıştır.

  • Mükellef Lehine Kararlar (Varsayıma Dayalı Tarhiyatın Reddi): Danıştay, özellikle son yıllarda verdiği kararlarda, sadece kasa bakiyesinin yüksek olmasının veya durumun ticari teamüllere aykırı görülmesinin, tek başına örtülü kazanç dağıtımı yapıldığına karine teşkil etmeyeceğini ve tarhiyat için yeterli olmadığını istikrarlı bir şekilde vurgulamaktadır. İdarenin, paranın kasada olmadığı ve ortaklara kullandırıldığı yönündeki iddiasını, varsayımlara değil, somut, hukuken geçerli ve şüpheye yer bırakmayan delillere dayandırması gerektiği belirtilmektedir. Bu kararlar, idarenin eksik inceleme ile tarhiyat yapmasının önüne geçen önemli bir hukuki güvencedir.
  • İdare Lehine Kararlar (Mükellefin İspat Yükünü Yerine Getirememesi): Diğer yandan, mükellefin hayatın olağan akışına aykırı olan bu durumu makul bir şekilde izah edemediği, özellikle kasada yüksek nakit varken aynı anda kredi kullanılması gibi bariz çelişkilerin bulunduğu ve idarenin bu durumu destekleyici ek karineler (örneğin ortağın beyanları) sunduğu durumlarda, yapılan tarhiyatların onandığı kararlar da mevcuttur.

Aşağıdaki tablo, konuya ilişkin emsal yargı kararlarının bir özetini sunarak, mahkemelerin hangi kriterlere önem verdiğini somutlaştırmaktadır.

Tablo 2: Yüksek Kasa Bakiyesi Konusunda Emsal Yargı Kararları Özeti

Karar Mercii ve NoTarihDavanın ÖzetiSonuç ve Kilit Gerekçe
Danıştay 9. Daire E:2022/8232025Yüksek kasa bakiyesinin ortaklara faizsiz kullandırıldığı varsayımıyla yapılan adat ve örtülü kazanç tarhiyatı.Mükellef Lehine (Bozma). “Şirketin nakit ihtiyacından fazla miktardaki kasa mevcudunun, ortaklara örtülü olarak dağıtıldığı hususunun açıkça ve hukuken geçerli şekilde tespit edilmediği, inceleme döneminde bakiyelerin yüksek seyrettiğine ilişkin tespitin tek başına transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğunu göstermeyeceği, eksik inceleme ve varsayıma dayalı olarak yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı.”
Danıştay VDDK E:2022/16132022100-Kasa hesabının alacak bakiyesi vermesinin kayıt dışı hasılat olduğu iddiasıyla yapılan tarhiyat.Mükellef Lehine (Bozma). “100-Kasa hesabının alacak bakiyesi vermesi tek başına belgesiz satış yapıldığını ispatlayacak nitelikte değildir.” İdarenin, bu durumun kayıt dışı hasılattan kaynaklandığını somut delillerle ispatlaması gerektiği vurgulanmıştır.
Danıştay 9. Daire2021Yüksek kasa bakiyesi nedeniyle adat faizi hesaplanarak yapılan tarhiyat.Mükellef Lehine. “Salt muhasebe kayıtlarına dayanarak örtülü kazanç dağıtımı varsayımı yapılamayacağı, somut, açık ve kesin delillerin aranması gerektiği” vurgulanmıştır. Fiilen tahsil edilmeyen gelirler üzerinden KDV hesaplanamayacağı belirtilmiştir.
Danıştay VDDK E:2021/1707, K:2023/3442023Sahte fatura kullanımı iddiası ve ödemelerin kasa ve ortaklara borçlar hesabından yapılması.İdare Lehine (Onama). Mükellefin, ödemelerin gerçekliğine dair ispat yükünü yerine getiremediği, faturaların sahte olduğunun somut olarak tespit edildiği ve ödemelerin kasa kayıtlarıyla yapılmış gösterilmesinin durumu değiştirmediği belirtilmiştir.

Bu kararlar, yargının “varsaydım, tarh ettim” yaklaşımını kabul etmediğini, bunun yerine “tespit ettim, ispatladım, tarh ettim” anlayışını aradığını göstermektedir. Bu durum, mükellefler için önemli bir hukuki güvence ve savunma stratejisi için bir yol haritası sunmaktadır.

Bölüm 4: Savunma Stratejileri ve Önleyici Tedbirler

Yüksek kasa bakiyesi riskine karşı en etkili mücadele, sorun ortaya çıkmadan önce alınan proaktif tedbirler ve inceleme sürecinde izlenen bilinçli savunma stratejileridir.

4.1. Vergi İncelemesi Öncesi Proaktif Yönetim

  1. Doğru ve Disiplinli Muhasebe Uygulamaları: Tüm nakit tahsilat ve ödemelerin eksiksiz, zamanında ve mutlaka geçerli belgelere dayandırılarak kaydedilmesi esastır. Özellikle VUK Madde 232 uyarınca belirlenen ve güncel tutarı 30.000 TL olan tevsik zorunluluğuna titizlikle uyulmalı, bu tutarı aşan her türlü tahsilat ve ödemenin mutlaka banka, özel finans kurumları veya PTT gibi aracı kurumlar kanalıyla yapılması sağlanmalıdır.
  2. Hesap Yönetimi ve Kontrol: Ortaklarla olan para alışverişleri kesinlikle 100-Kasa hesabında değil, niteliğine göre “131-Ortaklardan Alacaklar” veya “331-Ortaklara Borçlar” hesaplarında izlenmelidir. Hatta riski daha net görebilmek adına 100-Kasa hesabının “100.01 TL Kasası”, “100.02 Fiktif Kasa” gibi alt hesaplara ayrılarak takip edilmesi, sorunun kaynağının ve büyüklüğünün tespiti açısından faydalı olabilir.
  3. Periyodik Adat Hesaplaması ve Beyanı: Kasa veya ortaklar cari hesabında riskli bir bakiye biriktiğini gören mükelleflerin, bir vergi incelemesini beklemeden, proaktif olarak (örneğin üçer aylık geçici vergi dönemleri itibarıyla) bu tutarlar için adat hesaplayıp, KDV’li faturasını düzenleyerek gelir yazması ve beyan etmesi, olası bir vergi ziyaı cezasının ve gecikme faizinin önüne geçebilecek en etkili yöntemlerden biridir.

4.2. Vergi İncelemesi Sırasında İleri Sürülecek Savunma Argümanları

  1. Paranın Fiili Varlığının İspatı: İnceleme sürecinde, paranın kayıtlarda göründüğü gibi fiilen kasada mevcut olduğunu kanıtlamak kritik önem taşır. Bu amaçla, inceleme başlamadan hemen önce veya inceleme esnasında noter kanalıyla ya da güvenilir şahitler huzurunda bir “kasa sayım tutanağı” düzenletmek, tek başına mutlak bir delil olmasa da, iddiayı güçlendiren önemli bir karinedir. Varsa, kasanın bulunduğu bölümdeki güvenlik kamerası kayıtları veya yüksek meblağlı nakitlerin bankadan çekildiğini gösteren dekontlar gibi belgeler de destekleyici kanıt olarak sunulmalıdır.
  2. Yüksek Nakit Bulundurmanın Ticari Gerekçelerinin Sunulması: Mükellef, kasada neden yüksek miktarda nakit bulundurduğuna dair makul ve belgelendirilebilir ticari gerekçeler sunmalıdır. Bunlar;
    • Yakın gelecekte yapılması planlanan büyük bir peşin ödemeli yatırım veya hammadde alımına ilişkin sözleşmeler, proforma faturalar, yönetim kurulu kararları.
    • Faaliyet gösterilen sektörün doğası gereği nakit ağırlıklı çalışması (örneğin, perakende gıda, inşaat, döviz büroları).
    • Şirketin banka hesaplarında bulunan haciz veya blokajlar nedeniyle ticari faaliyetini sürdürebilmek için nakit çalışmak zorunda kalması.
    • Faize karşı dini hassasiyetler gibi subjektif nedenler de ileri sürülebilir, ancak bu argümanın tek başına yeterli olmayacağı, diğer somut delillerle desteklenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
  3. İdarenin İspat Yükünü Yerine Getirmediği İddiası: Savunmanın en güçlü hukuki dayanağı, Danıştay kararlarına atıfta bulunarak, idarenin tarhiyatını sadece varsayımlara dayandırdığını, paranın ortaklara fiilen kullandırıldığına dair hiçbir somut delil (banka dekontu, harcama belgesi, tanık ifadesi vb.) sunamadığını ileri sürmektir.

4.3. Alternatif Çözüm Yolları

  • “Kasa Affı” Kanunlarından Yararlanma: Devlet, belirli dönemlerde çıkardığı vergi affı kanunları (örn: 6736, 7440 sayılı kanunlar) ile mükelleflere, kayıtlarda yer alan ancak fiilen mevcut olmayan kasa fazlalıklarını ve ortaklardan alacaklarını, beyan edilen tutar üzerinden düşük bir oranda (%3 gibi) vergi ödeyerek cezasız bir şekilde silme imkanı tanımaktadır. Bu, birikmiş bir sorunu düşük maliyetle temizlemek ve gelecekteki bir inceleme riskini ortadan kaldırmak için önemli bir fırsattır. Ancak bu yöntemin bir maliyeti vardır: Hem ödenen %3’lük vergi hem de silinen anapara tutarı, kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak kabul edilir. Bu durum, özellikle kârlı şirketler için, bu tutarı gider yazamamaktan kaynaklanan bir fırsat maliyeti yaratır. Bu nedenle kasa affı, her durum için en iyi çözüm olmayabilir; maliyeti, ortaklara huzur hakkı veya kâr payı dağıtımı gibi alternatiflerle karşılaştırılarak karar verilmelidir.
  • Uzlaşma Müessesesi: Tarhiyatın tebliğ edilmesinden sonra, tarhiyat öncesi veya sonrası uzlaşma komisyonlarına başvurarak vergi aslı ve cezasında indirim talep etmek, dava sürecinin uzunluğu ve belirsizliğinden kaçınmak için değerlendirilebilecek bir diğer yoldur.

Bölüm 5: İlgili Diğer Riskler ve Özel Durumlar

5.1. “Tefecilik” Suçlaması Riski (TCK Madde 241)

Konunun en ciddi ve ağır potansiyel sonucu, vergi hukukunun alanından çıkarak ceza hukukunu ilgilendiren bir boyuta ulaşmasıdır. Eğer vergi incelemesi sırasında, kasadaki fiktif mevcudun sadece ortaklara değil, sürekli ve kazanç elde etme amacıyla ilişkisiz üçüncü kişilere borç olarak verildiğine dair bulgulara rastlanırsa, bu durum Türk Ceza Kanunu’nun 241. maddesinde düzenlenen “tefecilik” suçunu oluşturabilir. Böyle bir tespit, vergi inceleme raporunun bir suç duyurusu raporuyla birlikte Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilmesine ve mükellef hakkında hapis cezasını gerektiren bir ceza davası açılmasına neden olabilir. Bu risk, özellikle kasa fazlasının kaynağını ve akıbetini açıklayamayan mükellefler için her zaman mevcuttur.

5.2. Kasa Hesabının Alacak Bakiyesi Vermesi

Yazının başında da değinildiği gibi, kasa hesabının alacak bakiyesi vermesi, yüksek borç bakiyesi vermesinden çok daha vahim bir muhasebe ve vergi hatasıdır. Bu durum, mantıken imkansız olduğu için, vergi idaresi tarafından doğrudan bir sahtekarlık veya kayıt dışılık göstergesi olarak kabul edilir. Genellikle, kasada olmayan bir parayla yapıldığı iddia edilen ödemelerin karşılığı olan tahsilatların (hasılatın) gizlendiği şeklinde yorumlanır. Her ne kadar Danıştay, tek başına kasa hesabının alacak bakiyesi vermesinin kayıt dışı satışı ispatlamayacağını belirtmiş olsa da , bu durum ispat yükünü neredeyse tamamen mükellefin omuzlarına yükler ve savunulması son derece güç bir pozisyon yaratır.

Sonuç ve Stratejik Tavsiyeler

100-Kasa hesabının işletmenin ticari gerçekleriyle uyumsuz bir şekilde yüksek bakiye vermesi, basit bir muhasebe detayı olmanın çok ötesinde, ciddi vergi tarhiyatları, ağır cezalar ve hatta adli riskler barındıran karmaşık bir hukuki sorundur. Vergi idaresi, bu durumu örtülü kazanç dağıtımının bir karinesi olarak görmekte ve adatlandırma yoluyla vergi tarh etme eğilimindedir.

Buna karşılık yargı, özellikle Danıştay, idarenin varsayıma dayalı tarhiyat yapma yetkisini sınırlayarak ve somut delil arayarak mükellef hakları için önemli bir denge ve güvence unsuru oluşturmaktadır. Ancak bu durum, mükellefin hayatın olağan akışına aykırı durumu açıklama ve ispat etme yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır.

Bu çerçevede, mükelleflere ve mali danışmanlarına yönelik nihai stratejik öneriler şunlardır:

  1. Şeffaflık ve Doğruluk: En temel ve en güçlü savunma, muhasebe kayıtlarının işletmenin fiili ve gerçek durumunu tam olarak yansıtmasıdır. Ortaklarla yapılan işlemler doğru hesaplarda izlenmeli, tüm nakit hareketleri belgelendirilmelidir.
  2. Proaktif Risk Yönetimi: Kasa bakiyesi düzenli olarak, en azından aylık periyotlarla izlenmelidir. Ticari hacimle uyumsuz bir artış tespit edildiğinde, bu durumun nedenleri araştırılmalı ve bir incelemeyi beklemeden düzeltici aksiyonlar (adat hesaplama, ortaklar hesabına virman, sermayeye ilave vb.) alınmalıdır.
  3. Dijitalleşmeden Faydalanın: Modern muhasebe ve ERP yazılımları, anlık kasa takibi, otomatik uyarı sistemleri ve hatta otomatik adat hesaplama modülleri gibi özelliklerle bu risklerin yönetimini büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Bu teknolojilerden faydalanmak, operasyonel bir verimlilik olmanın yanı sıra, önemli bir risk yönetimi aracıdır.
  4. Profesyonel Destek Alın: Bir vergi incelemesi ile karşılaşıldığında veya bilançoda bu yönde bir risk taşındığı düşünüldüğünde, konunun karmaşıklığı nedeniyle vergi hukuku ve uyuşmazlıkları alanında uzman bir hukukçu ile tecrübeli bir mali müşavirden ortaklaşa destek alınması, hak kayıplarını önlemek ve en doğru savunma stratejisini oluşturmak için kritik öneme sahiptir.

vergi hukuku avukatı

Örnek Muhasebe Kayıtları

Ek 1: Adat Faizi Hesaplaması ve Muhasebe Kaydı Örneği

Bir vergi incelemesinde, şirketin 2025 yılında 500.000 TL’lik kasa fazlasını 90 gün boyunca ortağına faizsiz kullandırdığı tespit edilmiş ve TCMB avans faiz oranı (%51,75) esas alınarak adat hesaplanması istenmiştir.

  • Adat Faizi Hesaplaması:
  • KDV Hesaplaması:
  • Muhasebe Kaydı (İnceleme Raporuna İstinaden):
Hesap KoduHesap AdıBorç (TL)Alacak (TL)
131Ortaklardan Alacaklar76.253,42
01. Ortak A – Adat Faizi
642Faiz Gelirleri63.544,52
391Hesaplanan KDV12.708,90
Açıklama: Kasa fazlasına ilişkin adat faizi ve KDV tahakkuku
  • Stopaj Kaydı (Kâr Dağıtımı Sayılması Nedeniyle):
    • Net Kar Payı: 63.544,52 TL
    • Brüt Kar Payı:
    • Stopaj:
Hesap KoduHesap AdıBorç (TL)Alacak (TL)
690Dönem Karı veya Zararı11.213,74
(KKEG – Örtülü Kazanç Stopajı)
360Ödenecek Vergi ve Fonlar11.213,74
01. Gelir Vergisi Stopajı
Açıklama: Adat faizinin kar payı sayılması nedeniyle stopaj kaydı

Ek 2: Kasa Affı Uygulaması Muhasebe Kaydı Örneği

Şirket, 7440 sayılı Kanun kapsamında, 31.12.2022 tarihli bilançosunda görünen 1.000.000 TL’lik fiktif kasa mevcudunu düzeltmek için beyanda bulunmuştur.

  • Ödenecek Vergi:
  • Muhasebe Kaydı:
Hesap KoduHesap AdıBorç (TL)Alacak (TL)
689Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar1.030.000
01. 7440 S.K. Kasa Düzeltmesi (KKEG)
100Kasa1.000.000
102Bankalar30.000
Açıklama: 7440 S.K. kapsamında kasa hesabının düzeltilmesi
Ayrıca, bu işlem nazım hesaplarda da takip edilmelidir:
Hesap KoduHesap AdıBorç (TL)Alacak (TL)
950Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler1.030.000
951Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler Alacaklı1.030.000

Ek 3: Vergi İncelemesi Sonucu Tarh Edilen Vergi ve Cezanın Muhasebe Kaydı

Ek 1’deki inceleme sonucu bulunan 63.544,52 TL’lik kurumlar vergisi matrah farkı için %25 oranında 15.886,13 TL kurumlar vergisi, bir kat vergi ziyaı cezası 15.886,13 TL ve gecikme faizi olarak da 5.000 TL tarh edilmiş ve uzlaşma sonrası kesinleşmiştir.

  • Muhasebe Kaydı:
Hesap KoduHesap AdıBorç (TL)Alacak (TL)
689Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar36.772,26
02. Önceki Dönem Vergi ve Cezaları (KKEG)
360Ödenecek Vergi ve Fonlar15.886,13
02. Kurumlar Vergisi
361Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri
(İlgili değil)
368Vadesi Geçmiş Ert. veya Taks. Vergiler20.886,13
01. Vergi Ziyaı Cezası
02. Gecikme Faizi
Açıklama: Kesinleşen vergi, ceza ve faizin tahakkuk kaydı

Diğer Makaleler

Call Now Button