İçerik Başlıkları
Engelli Araç Alımında ÖTV Muafiyeti: 5 Yıl mı, 10 Yıl mı? Kazanılmış Hak ve Dava Süreci
Engelli bireylerin ulaşım ihtiyaçlarını karşılamalarını kolaylaştırmak amacıyla sunulan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) muafiyeti, Türkiye’de uzun yıllardır uygulanan önemli bir vergi avantajıdır. Bu muafiyet sayesinde, belirli şartları sağlayan engelli vatandaşlar, sıfır kilometre araç alımlarında yüklü ÖTV ödemesinden muaf tutularak daha erişilebilir koşullarda araç sahibi olabilmektedirler. Ancak son dönemde, bu muafiyetin uygulama süreleri hakkında yaşanan değişiklikler, özellikle de 5 yıllık eski uygulama ile yeni getirilen 10 yıllık süre arasındaki geçiş süreci, büyük bir karmaşaya ve mağduriyetlere yol açmıştır. Bu makalede, söz konusu değişiklikleri, uygulamanın hukuki temelini, yaşanan sorunları ve mağduriyetlerin giderilmesi için atılması gereken adımları detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
ÖTV Muafiyeti Nedir ve Neden Önemlidir?
ÖTV muafiyeti, adından da anlaşılacağı gibi, engelli bireylerin sıfır kilometre araç alımlarında Özel Tüketim Vergisi’ni (ÖTV) ödemeden araç sahibi olmalarını sağlayan bir vergi avantajıdır. Bu düzenleme, engelli vatandaşların hareket özgürlüğünü artırmak, sosyal hayata katılımlarını kolaylaştırmak ve özel gereksinimlerine uygun araçlara daha ekonomik yollarla erişebilmelerini temin etmek gibi önemli sosyal politikaları desteklemektedir. Bu nedenle, ÖTV muafiyeti, engelli hakları ve sosyal adalet açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Yeni Düzenleme: 10 Yıl Kuralı ve Getirdiği Değişiklikler
ÖTV muafiyeti uygulamasında önemli bir değişiklik, 27 Aralık 2024 tarihli “7537 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında yapılmıştır. Anılan düzenlemeler uyarınca, malul ve engelli bireyler, ÖTV Kanunu’nun 7/2. maddesi kapsamında yer alan ve yerli katkı oranı en az %40 olan araçların ilk iktisabında, on yılda bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV istisnasından yararlanabileceklerdir. Daha önceki düzenlemede bu süre 5 yıl iken, yeni kanunla birlikte bu süre 10 yıla çıkarılmıştır. Bu değişiklik, kanun metninde “ilk iktisabı ibaresine 5 yıl ibaresi 10 yıl olarak değişti” şeklinde kendini göstermektedir.
Kanuni düzenleme tek başına sürenin 10 yıla çıkarılmasını öngörse de, uygulamada asıl sorun, bu 10 yıllık sürenin geriye dönük olarak uygulanması yorumundan kaynaklanmaktadır. Kanunların genel ilkesi, geriye yürümemesi gerektiğidir. Ancak, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (Maliye Bakanlığı’nın) çıkardığı bir tebliğ bu konuda farklı bir yorum getirmiştir.
Uygulamadaki Sorunlar ve Hukuki Boşluklar
Yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulamada ciddi sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Özellikle vergi daireleri, 27 Aralık 2024 tarihinden önce araçlarını satanların bile yeni araç alımı için 10 yıl beklemeleri gerektiğini bildirmektedir. Bu durum, ÖTV muafiyetinden zaten 5 yıllık süre dolduğu için faydalanma hakkı olan veya aracını 27 Aralık 2024 tarihinden önce 5 yılını doldurup satmış engelli bireyler için büyük bir hak kaybı yaratmaktadır.
Konuyu somut örneklerle açıklamak gerekirse,
- Diyelim ki, bir engelli birey 2018 yılında ÖTV istisnalı bir araç satın aldı ve bu aracı 2024 yılının Kasım ayında, yani yeni kanuni düzenleme yürürlüğe girmeden önce sattı. Bu kişi, aracını sattığı Kasım 2024 tarihinde, mevcut kanuna göre 5 yılda bir yeni sıfır bir aracı ÖTV’siz alma hakkına sahipti. Yeni yılın gelmesini ve vergi dilimlerinin yükselmesini beklerken, 27 Aralık 2024 tarihinde çıkan düzenlemeyle birlikte 10 yıl beklemesi gerektiği bilgisiyle karşılaşıldı. Bu durumda, aracı satarken geçerli olan 5 yıllık süre dolmuş ve yeni araç alma hakkı doğmuşken, geriye dönük bir uygulamayla bu hakkın engellenmesi söz konusu olmuştur.
- Bir başka örnekte ise, ilgili araç 5 Ocak 2020’de satın alındığını varsayalım. Bu durumda 5 yıllık süre 5 Ocak 2025’te dolacaktı. Dolayısıyla, engelli birey 6 Ocak 2025’ten itibaren aracını satıp yeni bir ÖTV’siz araç alma hakkına sahip olacaktı. Ancak tebliğ, “Evet, ÖTV’siz olarak aracı satabilirsin, ama yenisini alman için 10 yıl beklemen lazım” şeklinde bir yorum getirerek, bu kişiler için de ikinci bir hak kaybına yol açmıştır.
Bu şekilde yapılan uygulamanın hukuki temeli olmadığı kanaatindeyiz. Kanun metni, bu denli detaylı ve geriye dönük uygulama içeren bir yorumu içermemektedir. Burada Maliye Bakanlığı’nın (Gelir İdaresi Başkanlığı’nın) çıkardığı tebliğdeki yorum, kanunun ruhuna aykırı düşmüştür.
Kazanılmış Hak İlkesi ve Anayasal Güvenceler
Gelir idaresi tebliğindeki bu kısıtlayıcı yorum ve uygulama Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun değildir. Bu durum, “kazanılmış hak” ilkesi, “hukuki güvenlik ilkesi” ve hatta “mülkiyet hakkı”na kadar gidebilecek ciddi hukuki ihlallere işaret etmektedir.
Kazanılmış hak ilkesi, bir kişinin belirli bir tarihte yürürlükte olan kurallara göre elde ettiği bir hakkın, sonradan değişen kurallarla geriye dönük olarak ortadan kaldırılamamasını ifade eder. Engelli bireyler, 27 Aralık 2024’ten önce 5 yıllık süreye tabi olarak araç almış veya 5 yıllık süreleri dolmuş ve yeni araç alma hakkına sahip olmuşlardır. Bu kişiler, mevcut kanuna göre hareket etmiş ve belirli beklentiler içine girmişlerdir. Geriye dönük olarak 10 yıl bekleme şartı getirilmesi, bu kişilerin var olan kanuna göre hareket etme haklarını açıkça çiğnemek anlamına gelmektedir. Bu durum, hukuki güvenlik ilkesini de ihlal etmektedir; zira kişiler, devletin koyduğu kurallara güvenerek hareket eder ve bu kuralların beklenmedik bir şekilde geriye dönük olarak aleyhlerine işletilmemesini beklerler.
Hukuki Mücadele ve Yargı Yolu
Uygulamada, vergi daireleri, bahsi geçen tebliğdeki açıklamalara uymak zorunda oldukları için, geriye dönük 10 yıl uygulamasını kabul etmemekte ve engelli bireylerin ÖTV muafiyeti taleplerini reddetmektedir. Araç bayileri veya müşteri temsilcileri de, kendilerine böyle bir yetki verilmediği ve vergi idaresiyle ters düşmek istemedikleri için benzer şekilde yorum yapamamaktadırlar. Dolayısıyla, bu konuda mağdur olan engelli bireylerin haklarını elde etmelerinin tek yolu hukuki mücadele ve yargı yoluna başvurmaktır.
27 Aralık 2024 tarihinden önce araçlarını satmalarına rağmen vergi dairesi tarafından ÖTV muafiyeti 10 yıl uygulaması yapılan bireyler adına açılan davalarda olumlu sonuç alınması muhtemelidir. Yine, 27 Aralık 2024 tarihinden önce araç alıp 5 yıllık süreleri dolmayanlar için de 10 yıllık sürenin uygulanmaması gerektiği konusunda da dava açılabilir.
Bu davaların sonuçları, sadece davayı açıp kazanan kişiler için geçerlidir ve genel uygulamaya bir etkisi yoktur. Bu da, her mağdurun kendi adına hukuki süreç başlatması gerektiği anlamına gelmektedir.
Peki, ne yapmalı? ÖTV fazla ödeyip kalan kısmı iade almak veya doğrudan vergi dairesinin ret kararına karşı dava açmak gibi hukuki yollar mevcuttur. Önemli olan, vergi dairesinin ret cevabını aldıktan sonra, hukuki mücadele için yargı yoluna gitmektir.
Danıştay 7. Dairesi’nin Emsal Kararı
Danıştay 7. Dairesi, vergi davalarına bakan ihtisas dairesi olarak, yürütmeyi durdurma talebini kabul etmiştir.
Kararın Hukuki Analizi
Mahkeme, İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu) Madde 27 uyarınca “telafisi güç zarar” ve “açıkça hukuka aykırılık” şartlarının birlikte gerçekleştiğine hükmetmiştir.
“Açıkça Hukuka Aykırılık” Tespiti
Danıştay, idarenin “geriye yürütme” (retroactivity) yorumunu açıkça hukuka aykırı bulmuştur. Kararın gerekçesinde özetle şu mantık silsilesi izlenmiştir:
Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanır
Kanun’da açıkça “geçmişe uygulanır” hükmü bulunmadıkça, idari işlemle (Tebliğ ile) geçmişe yürütülemez.
27 Aralık 2024 tarihinden önce aracını satmış olanlar için 5 yıllık süre dolmuş ve hukuki işlem tamamlanmıştır.
- Tamamlanmış bir hukuki duruma, sonradan çıkan 10 yıl kuralını uygulamak, kazanılmış hakları ihlal eder.
Danıştay Tetkik Hâkimi’nin görüşü de bu yönde olmuş, düzenlemenin engelli bireylerin haklarına “geriye dönük müdahale” niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.6
“Telafisi Güç Zarar” Tespiti
Mahkeme, engelli bireyler için aracın bir “keyif aracı” değil, “hayata katılım aracı” olduğunu tespit etmiştir. Aracını satıp yenisini alamayan bir engellinin evine hapsolması, işine veya hastaneye gidememesi, parayla ölçülemeyecek manevi ve fiziksel bir zarardır. Bu nedenle, davanın sonu beklenmeden işlemin durdurulması hayati önem taşımaktadır. Kararda, “Engelli bireylerin topluma aktif katılımını engelleyebileceği anlaşılmıştır” ifadesiyle sosyal boyut vurgulanmıştır.
4.2. Kararın Kapsamı: Kimler Yararlanabilir?
Bu karar herkes için 10 yıl şartını kaldırmamıştır. Karar, spesifik bir “ara dönem” mağduru grubunu korumaktadır.
| Durum | Karar Öncesi İdari Uygulama | Danıştay Kararı Sonrası Durum |
| Grup A: 27.12.2024’ten önce 5 yılını doldurup aracını SATMIŞ olanlar. | 10 Yıl Beklemek Zorunda | 5 Yıl Kuralına Tabi |
| Grup B: 27.12.2024’ten önce 5 yılını doldurmuş ama aracını SATMAMIŞ olanlar. | 10 Yıl Beklemek Zorunda | Muhtemelen 10 Yıl (Hukuki tartışma sürüyor) |
| Grup C: İlk defa araç alacaklar. | 10 Yıl Satmama Taahhüdü | 10 Yıl Satmama Taahhüdü (Değişiklik yok) |
Önemli Ayrım: Danıştay kararı, “Hukuki işlemi tamamlamış” (yani satış yapmış) kişilerin kazanılmış hakkını korumaktadır. Aracını henüz satmamış olanlar için “beklenen hak” (beklenen statü) söz konusu olduğundan, yasa koyucunun kuralı değiştirme yetkisi daha geniş yorumlanabilir.
Sonuç ve Öneriler
ÖTV muafiyetindeki 5 yıl – 10 yıl tartışması, Türkiye’de idari hukukun ve vergi hukukunun temel prensiplerinin sınandığı bir vaka çalışması niteliğindedir. Hükümetin mali disiplin saikiyle attığı adım, hukukun “geriye yürümezlik” duvarına çarpmıştır.
Danıştay 7. Dairesi’nin kararı, sadece engelli bireylerin araç alımını değil, vatandaşın devlete karşı sahip olduğu hakların dokunulmazlığını tescil etmiştir. Raporumuzda detaylandırıldığı üzere, 27 Aralık 2024 öncesinde aracını elden çıkarmış olan engelli vatandaşlar için bekleme süresi 10 yıl değil, 5 yıldır. Bu hak, yargı kararıyla koruma altına alınmıştır.
Ancak bu süreç, Türkiye’de yasama kalitesinin artırılması gerektiğini de ortaya koymuştur. Torba yasalarla yapılan aceleci değişiklikler, geçiş hükümlerinin (intibak kurallarının) ihmal edilmesi, hem vatandaşı hem de idareyi mahkeme kapılarında karşı karşıya getirmekte, yargının iş yükünü artırmakta ve toplumsal barışı zedelemektedir. İdeal olan, sosyal hakları ilgilendiren değişikliklerin, paydaşlarla (engelli dernekleri vb.) istişare edilerek ve makul geçiş süreleri tanınarak yapılmasıdır.
Sonuç olarak, Danıştay kararı bir “zafer” olmakla birlikte, sorunun kökten çözümü için yasal bir düzenleme ile belirsizliğin tamamen giderilmesi ve engelli haklarının piyasa dalgalanmalarından etkilenmeyecek daha sağlam bir zemine oturtulması gerekmektedir.









