İçerik Başlıkları
İrtikap Suçu
(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
Madde Gerekçesi
MADDE 250.– Madde metninde çeşitli şekillerde gerçekleştirilen irtikap fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. İrtikabın varlığı için, kamu görevlisinin kişilerden kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.
İcbar teşkil eden fiillerin etkisinde kalan kişi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin şahsına veya gösterdiği üçüncü kişiye bir yarar sağlamaktadır.
Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamamlanmış icbar suretiyle irtikap suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanmamıştır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmış suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.
765 Sayılı TCK ile Karşılaştırma
İrtikap maddesi 765 sayılı TCK’nın 209’uncu maddesinde düzenlenen irtikap suçunun tam karşılığıdır.
250’nci maddede irtikap suçunun 3 farklı biçimi düzenlenmiştir. Bunlar; icbar suretiyle, ikna suretiyle ve hatadan yararlanmak suretiyle işlenen irtikap suçlarıdır.
i) Fail:
Fail, ancak kamu görevlisi olabilir.
ii) Mağdur:
Suçun mağduru kendisinden yarar elde edilen veya elde edilecek olan kişidir. Diğer taraftan suç, kamu idaresinin işleyiş düzenini de korumaktadır. Kamu idaresi, fiil dolayısıyla kendi personeli olan failin, dürüstlük ve disiplin kurallarına aykırı davranıp kamu önünde itibarının yitirmesine yol açmasından ötürü suçtan zarar gören durumundadır.
iii) Suç Vasıtasıyla Yapılacak İşin Niteliği:
İkna ve hatadan yararlanma suretiyle işlenen irtikap suçunda mağdur meşru zeminde hareket ettiği inancındadır. Bu suçlarda mağdur sağladığı veya vaat ettiği yararı, görevle ilgili mevzuat gereği vermek zorunda olduğuna inanarak hareket etmektedir. İcbar suretiyle irtikap suçunda ise mağdur meşru zeminde değildir. Başka bir ifadeyle mağdur, sağladığı veya vaat ettiği çıkarın görev gereği olmadığını bilmektedir.
Burada yapılacak işin niteliği ise meşru, yani görev mevzuatı uyarınca yapılması gereken yada yapılması göreve uygun bir iş olmalıdır. Örneğin mağdurun hak ettiği sürücü belgesini para ödemezse vermeyeceğini söyleyen trafik büro amiri, acil bir ameliyatı yapmak için para verilmesini şart koşan kamu görevlisi doktor, mükellefin katma değer vergisi iadesini ödemek için para verilmesini şart koşan vergi dairesi müdürü icbar suretiyle irtikap suçunu işlemektedir. Tüm bu eylemlerde yapılması görev gereği olan davranışın yapılması karşılığında çıkar elde edilmek istenmiştir.
Buna karşılık, meşru olmayan, göreve aykırı bir işin yapılması için çıkar elde edilmesi ile rüşvet suçu işlenmiş olur.
iv) Nüfuz ve Güvenin Kötüye Kullanılması:
Kullanılan nüfuz ve güvenin kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı ve ilgili bulunması şarttır. Başka bir deyişle fiilin, görevin sağladığı nüfuz veya sıfatın kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi zorunludur. Bu nedenle de, görevle illiyet bağı olmayan nüfuz ve sıfat kullanımı bu suçu oluşturmayacaktır. Dolayısıyla, görevle bağlantısı olmaksızın failin kişisel güç ve otoritesini kullanması durumunda bu suç işlenemez.
v) Yarar Sağlanması veya Bu Yolda Vaatte Bulunulması:
İrtikap suçunun varlığı için failin yarar sağlaması veya yarar vaadi elde etmesi gerekmektedir. Yarar kavramı geniş anlamdadır. Failin sahip olmaya çalıştığı yarar, maddi veya manevi menfaat, çıkar anlamında geniş yorumlanmaktadır. Yarar; para veya ekonomik değeri olan diğer bir mal yada fayda sağlaması yahut ekonomik içerikli olmasa da manevi bir menfaat elde edilmesini kapsayabilir.
iv) Yararın Faile veya Bir Başkasına Sağlanması:
Kendine veya başkasına yarar sağlanmalıdır. Yarar sağlama ve vaadin failin kendisine veya başkasına olması gerekir. Suç, yararın başkasına sağlanması ve vaat edilmesi durumunda da oluşmaktadır.
Kendisine yarar sağlanan kişinin bir kamu idaresi olması durumunda suçun oluşup oluşmadığı tartışmalıdır. Bir görüşe göre; sağlanan yarar devlet yada kamu idaresinin kasasına girerse bu suç oluşmaz, ancak görevi kötüye kullanma suçu oluşabilir. Diğer bir fikre göre; kamusal yükümlülükler ancak kanunla getirilebilir. Bu tür bir düzenleme olmadan çıkar sağlanması irtikap suçunu oluşturmalıdır.
vii) Maddi Unsur:
a) İcbar Suretiyle İrtikap Suçu:
Bu suçun maddi unsurunu; görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak ve icbar etmek suretiyle mağduru kendisine veya başkasına yarar sağlamasını veya bu yolda vaatte bulunmasını temin etmek oluşturmaktadır.
İcbar suretiyle irtikap suçu için nüfuzun kötüye kullanılması şartı aranmaktadır. Nüfuz teriminin lügat anlamı; içine geçme, etkili olma yada sözü dinlenilme, sözü geçer olma olarak ifade edilmiştir. Görevin sağladığı nüfuz; kamu görevlisine görevinin vermiş olduğu yetki ve olanaklar nedeniyle sahip bulunduğu maddi ve manevi güç ve etkinliği anlatmaktadır. Kamu görevlisi, görevinin verdiği yetki ve olanakların sağladığı kolaylıkla kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla hareket etmektedir.
Kanun koyucu görevin kötüye kullanılmasını değil nüfuzun kötüye kullanılmasını icbaren irtikap suçunun varlığı için şart koşmuştur. Bu nedenle failin çıkar sağlamasına konu olan işin mutlaka görevine uygun bulunması şartı aranmamalıdır. Nüfuzun kötüye kullanılması için failin o sırada görev başında, görev yerinde veya o işle ilgili olarak çalışıyor olması şart değildir. Fakat mağdur lehine yapılacak işin her durumda failin görev kapsamında bir husus olması gerekir. Aksi takdirde yani kamu görevlisinin görev ve yetkisinin içinde olmayan bir işi yapmak için çıkar sağlamaya çalışması durumunda irtikap suçu değil “yetkili olmadığı iş için yarar sağlama” suçu veya kimi durumda “dolandırıcılık” suçunu oluşturacaktır.
“Mahalle ve çarşı bekçisi olan sanığın istirahatli olduğu suç tarihindeki bu memuriyet ve sıfatından söz etmeksizin, kendisinin polis memuru olduğunu ve mağdurenin ahlak zabıtasınca arandığını söylemek ve ayrıca dosyada bulunan tutanağı düzenlemek suretiyle hile ve desiseler yapıp mağdureyi hataya düşürerek, ondan para isteyip menfaat sağlamaya kalkışmasından ibaret eyleminin dolandırıcılığa teşebbüs niteliğinde bulunduğu gözetilmeden cebri irtikap olarak kabulü yasaya aykırıdır” (Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 29/05/1996, 1248/1885)
İcbar, mağdurun iradesinin manevi baskı altında etkilenerek isteği dışında çıkar sağlamaya zorlanmasını ifade etmektedir. Şiddet kullanarak kişinin zorlanması madde kapsamında görülmemiştir. Ancak bu manevi baskı tehdit boyutunda da olmamalıdır. Zira tehditin 148’inci madde kapsamında belirtilen ölçüye ulaşması halinde “yağma” suçu gerçekleşmektedir.
İcbarın, kaçınılması olanaksız bir yoğunlukta uygulanması zorunlu değil ise de; mağdurun iradesi üzerinde belirli yoğunlukta bir baskı oluşturması ve mağduru ciddi olarak etkilemiş olması da şarttır. Bir başka anlatımla, mağdur bu baskıdan zor olmayan bir biçimde kurtulabilir olmamalıdır. Mağdur, failin davranışları sonucunda işinin yapılmayacağı veya sürüncemede bırakılacağı konusunda haklı bir endişeye kapılmakta ve failin zorlaması sonucu oluşan bu endişeye dayalı olarak ona yarar sağlamayı kabul etmekte ise, icbar suretiyle irtikap suçunun varlığı kabul edilmelidir.
Failin hareketlerinin icbar oluşturmaya elverişli bulunmasına karşın, fiilen mağdur üzerinde bar baskı yaratmamış ise yada mağdur faili yakalatmak için olumlu cevap vermiş ise suç oluşacak mıdır? Yargıtay’ın önceki uygulamalarında, bu halde mağdur üzerinde manevi baskı oluşmadığından bahisle suçun teşekkül etmediğini kabul etmiştir.
“Mağdurun maruz kaldığı yoğun icbar karşısında vaatte bulunmadığı ve haksız menfaat sağlamayı da düşünmeyip sanıkların yakalanmasını temin etmek için ve şüpheyi çekmemek düşüncesi ile pazarlık yapar gibi görünerek durumu Cumhuriyet Savcılığına intikal ettirdikten sonra verilen talimat üzerine 100 milyon liralık nakit ve 450 milyon liralık çekin verilmesinden sonra sanıkların yakalanmış olmasına göre, eylemin cebri irtikap suçuna eksik teşebbüs derecesinde kaldığı gözetilmeden hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 19/04/2000, 226/1290)
b) İkna Suretiyle İrtikap Suçu:
Bu suçun maddi unsuru, görevinin sağladığı güveni kötüye kullanarak hileli davranışlarla kendisine veya bir başkasına yarar sağlanması veya bu yolla vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna etmektir.
İkna suretiyle irtikap suçunda fail, görevinin kendisine sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle ve gerçekleştirdiği hileli davranışlarla mağduru ikna ederek kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamak istemektedir. Bu nedenle, örneğin kamu görevlisinin yaptığı işlem dolayısıyla bir ücret veya harç alması gerekmediği halde gerektiğini söyleyerek veya ödemesi gereken miktarı daha fazla göstererek yarar sağlaması fiilleri ikan suretiyle irtikap suçunu oluşturacaktır.
İkna etme, mağdurun yapması gereken göreve ilişkin bir işlem veya eylem uyarınca meşru bir yarar vermesi, ödemesi gerektiğine inandırılmasıdır. Diğer bir ifadeyle ikna etme, kamu görevlisi olmanın sağladığı güven duygusundan da yararlanan failin, gerçekleştirdiği hileli davranışlarla mağduru çıkar sağlama konusunda kandırmasıdır.
Mağdur, failin iknaya yönelik davranışları nedeniyle sağladığı veya vaat ettiği çıkarın haksız olduğu bilincinde değildir. Mağdur sağladığı çıkarın haksız olduğunu bilerek hareket etmesi durumunda iknadan söz edilemez. Bu nedenle fail, iknaya yönelik davranışları sonunda mağduru yasa ve mevzuata uygun bir ödemede bulunduğuna inandırmaktadır. Mağdurun ikna olmadığı ve sağlamak istenen çıkarın haksız olduğunu bilerek hareket ettiği hallerde bu suçun değil, görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğu kabul edilmektedir.
c) Hatadan Yararlanarak İşlenen İrtikap Suçu:
Failin ikna ve icbara yönelik herhangi bir davranışı bulunmadığı halde, mağdurun içinde bilgisizlik, yanlış bilgi, dalgınlık ve benzeri durumda 250’nci maddenin üçüncü fıkrası ile cezalandırılacaktır. Madde gerekçesinde yapılan açıklamaya göre ikna suretiyle ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturan hilenin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi durumda 3. fıkra hükmü uygulanacaktır. Buna göre, failin ihmali davranışla mağdurun hatasından yararlanması durumunda suçun bu şekli oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, mağdurun hataya düşmesinde veya düştüğü hatadan yararlanması konusunda failin hiçbir etkin davranışı olmamalıdır.
Ancak mağdurun hataya düşmesinde failin bir katkısı bulunmaktaysa fiil ikna suretiyle ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturacaktır.
Hatadan yararlanarak işlenen irtikap suçunda mağdurun hatası sağladığı yararı “verme” noktasındadır. Yani mağdur vermesi gerekenle ilgili olarak hataya düşerek bir şey verirse 3. fıkra hükmü uygulanır. Yoksa, failin bilerek eksik verdiğini hata ile doğru zannedip kabul eden mağdurun davranışı madde kapsamında görülmemelidir. Örneğin görev gereği yapılması gereken ödemeyi veznedar failin bilerek eksik yapması üzerine, mağdur verileni hata ile kabul etmişse fiil irtikap değil zimmet suçunu oluşturacaktır.
viii) Manevi Unsur:
Suç kasten işlenebilir, taksirle işlenme olanağı yoktur. Fail, göreve ilişkin nüfuzu veya görevi kötüye kullanarak yada mağdurun hatasından yararlanarak bir yarar sağlama veya yarar vaadi elde etme bilinç ve iradesiyle hareket ettiğinde suçun manevi unsurunun varlığından söz edilmelidir.
ix) İrtikap Suçu ile Rüşvet Suçu arasındaki Farklar:
İrtikap suçu ile rüşvet arasındaki farkın gözetilmesi zorunludur. Rüşvet haksız bir işin yapılması için rüşvet anlaşması çerçevesinde yarar sağlanmasıdır. Buna karşın haklı bir işin görülmesi maksadıyla çıkar sağlanması fiili irtikap olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenlerle sağlanan çıkarın haksız bir işin görülmesi karşılığı yapılan anlaşma kapsamında elde edilmesi durumunda irtikap değil rüşvet suçu işlenmiş olur. Diğer yandan, haklı bir işin görülmesi için çıkar elde edilmek istendiğinde, fiilde cebir unsuru gerçekleşmemiş veya kanıtlanamamış ise 257/3’üncü madde (görevi kötüye kullanma) ile ceza verilmesi gerekecektir. Zira Türk Ceza Kanunu’nun 257/3’üncü maddesinde, kamu görevlisinin görev gereğine uygun davranması için veya bu nedenle çıkar sağlaması durumunda, eylem irtikap suçunu oluşturmazsa, görevi kötüye kullanma suçuyla cezalandırılacağı belirtilmektedir. Ancak fiilin 257/3’üncü madde kapsamında girebilmesi için failin görevine giren bir işin yapılması nedeniyle çıkar elde edilmesi söz konusu olmalıdır. Failin böyle bir görevi olmadığı halde o görevde olmasından kaynaklansa da fakat kişiliğine duyulan güvenle verilen parayı sahiplenmesi “güveni kötüye kullanma” suçunu oluşturacaktır. Örneğin vergi dairesi memurunun fiilen görevi olmadığı halde vergi mükellefi olan ve önceden tanıdığı mağdurların vergi borcunu yatırmayı üstlenerek aldığı parayı mal edinmesi güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır.
“Para tahsil etmeye yetkisi bulunmayan ve vergi dairesinde icra memuru olan sanık, bazı haciz işlemleri için mükellefleri dolaşırken, önceden tanıştığı İ.K.’nın mağazasına uğramıştır. İ.K. daha önceleri iki kez vergi borcunu yatıran ve makbuzları getiren sanığa, yine aynı şekilde borcunu vergi dairesine yatırması için 26.814.000 TL vermiştir. Sanık parayı yatırmamış, kendisinde bulunan eski makbuzlardan üç adet keserek vermiş, bir süre sonra vergi dairesine giden yükümlü, sanıkla gönderdiği paranın yatırılmadığını öğrenmiştir. Somut olayda sanık, vergi borcu olan sanığa karşı kendisinin para tahsil yetkisinin bulunduğu konusunda herhangi bir kandırıcı davranışta bulunmamış, aksine mağdur, vergi borcunu yatırmasını sanıktan istemiş, ona güvenerek suça konu parayı vermiştir. Sanığın makbuz düzenleme, para tahsil etme görevi ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Vergi dairesine yatırılmak üzere emaneten verilen bu paranın sanık veya başka bir kişiye verilmesi arasında bir fark yoktur. Bu para, vergi dairesinde çalışan sanığın daha kolay yatıracağı düşüncesiyle ona duyulan itimat sonucu teslim edilmiş olup, sanığın aldığı parayı vezneye yatırmayarak mal edinmesi, müşteki ile aralarında TCK’nın 510. Maddesinde belirtilen şekilde bir ilişki bulunmaması da nazara alındığında aynı yasanın 508. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken inancı kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı 17/03/1998, 5354/96)
x) Teşebbüs:
İrtikap suçuna teşebbüs mümkündür. Yargıtay failin yakalanması amacıyla vaatte bulunma durumunda teşebbüs olduğunu kabul etmektedir. Aslında yarar vaadinde bulunulması ile suç tamam olur ise de Yargıtay’a göre; mağdurun vaatte bulunması cebir nedeniyle değil de failin yakalanması amacıyla yapılmış ise suçun vaat unsuru oluşmadığından fiil teşebbüs aşamasında kalmaktadır;
“Mağdurun maruz kaldığı yoğun icbar karşısında vaatte bulunmadığı ve haksız menfaat sağlamayı da düşünmeyip sanıkların yakalanmasını temin etmek için ve şüpheyi çekmemek düşüncesi ile pazarlık yapar gibi görünerek durumu Cumhuriyet Savcılığına intikal ettirdikten sonra verilen talimat üzerine 100 milyon liralık nakit ve 450 milyon liralık çekin verilmesinden sonra sanıkların yakalanmış olmasına göre, eylemin cebri irtikap suçuna eksik teşebbüs derecesinde kaldığı gözetilmeden hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 19/04/2000, 226/1290)
“Çevik kuvvet şubesinde polis memuru olan sanığın istirahatli olduğu olay gecesi ticari taksi ile giden müdahili durdurup evraklarını istediği, alamayınca tenha ve karanlık bir yere getirdiği, 130.000 lira verirse bırakacağını söylediği, müteakiben katılanın sürücü belgesi ve ruhsatını ele geçirip parayı verirse evrakları vereceğini beyan ettiği ve oradan ayrıldıkları, müdahilin bu olay nedeniyle sanıktan şikayetçi olduğu kabul edildiği halde ve sanığa atılı irtikap suçunun işlenmesi için memur olması ve bu sıfatını kullanması yeterli olup yapılan işin görev ve yetkisinde bulunmasının da şart olmadığı gözetilmeden müsnet irtikapa eksik kalkışma yerine görevi suiistimal suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 31/01/1995, 3814/201)
