İçerik Başlıkları
Muvazaa Nedir? Muvazaanın Hukuki Niteliği, Unsurları Türleri ve Sonuçları
Muvazaa Nedir?
Muvazaa, Arapça kökenli bir kelimedir. Kelimenin Türkçe karşılığı danışıklı dövüş, danışıklık, şike şeklinde ifade edilmektedir. Ancak yine de çoğunluk tarafından muvazaa kelimesi kullanılmaktadır. Zira danışıklı dövüş, şike, danışıklık vb. kelimeler muvazaa kelimesinin tam karşılığı olarak benimsenmemiş veya bu kelimelerin muvazaa nedir sorususuna karşılık gelmediği düşünülmüştür.
Kanunlarda muvazaa ile ilgili yazılı bir tanım mevcut değildir. Sadece Borçlar Kanunu’nda muvazaaya yönelik bir açıklama vardır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü yer almaktadır. Borçlar Kanunu muvazaayı tanımlamamış, muvazaalı durumlarda gerçek durumun geçerli olduğuna vurgu yapmıştır.
Muvazaanın birden fazla tanımı literatürde mevcuttur. Bu tanımlarda muvazaanın ana unsurlarında mutabık kalınsa bile başka yönlerden birbirinden farklılık arz etmektedir. Tanımlardaki farklılığın nedeni muvazaanın tarifi, kapsamı, hüküm ve sonuçları üzerinde gerek bilimsel alanda gerekse uygulamada tam bir görüş birliğinin olmamasıdır. Ancak çoğunlukla Turhan ESENER’in yaptığı “muvazaa nedir” tanımı üzerinde uzlaşmaktadır. Bu tanıma göre; muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine dayanmayan bir işlem yapmaları, fakat görünürdeki bu işlemin kendi aralarında geçerli olmayacağı hususunda uzlaşmalarıdır. Bir diğer tanıma göre; muvazaa, tarafların gerçek amaçlarını gizleyerek gerçekten rızaları olmadığı bir sözleşmeyi üçüncü şahıslara karşı mevcutmuş gibi göstermek için uzlaşmaya varmalarıdır.[1]
Muvazaa daha açık bir tanımla; tarafların aralarında yaptıkları sözleşmenin hiçbir hüküm doğurmaması yönünde veya görünüşteki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hükümlerini doğurması yönünde anlaşmalarıdır. Söz konusu “muvazaa nedir” tanımları toplu olarak dikkate alındığı vakit; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla görünüşte beyan ettikleri iradeleri ile gerçekte var olan iradeleri arasındaki çatışmaya muvazaa, bu konuda yapılan işleme de muvazaalı işlem adı verilmektedir. Özetle, muvazaalı işlem tarafların gerçek iradeleri ile örtüşmeyen işlemdir. Muvazaada kişiler, gerçekte ortaya koymak istemedikleri görünürdeki iradelerini taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçekmiş gibi gösterirken görünürdeki işlemin geçerli olmayacağı konusunda anlaşmaktadırlar. Muvazaalı sözleşmelerin hukuki olarak geçerliliği olmayıp, taraflar arasında herhangi bir borç/alacak ilişkisi doğurmaz.
Vergi hukuku açısından da bir “muvazaa nedir” tanımı yapmak gereklidir. Mükellefler, kendi aralarında yaptıkları göstermelik bir anlaşma ile vergi idaresini yanıltmak ve bu yolla vergisel avantajlar elde etmek amacındadır ve bunun için görünürdeki hukuki kurallara uygun, ancak gerçekte vergi ödememeyi amaçlayan sözleşmeler yapabilirler. İşte; sözleşmeyi yapan taraflar, vergiyi doğuran olayı asıl amacından saptırarak ödenecek olan verginin konusu, matrahı, mükellefi ve tutarını ortadan kaldıran veya oranını düşüren sonuçlara ulaşmak istedikleri takdirde, yapılan işlem vergi uygulaması açısından muvazaalı sayılacaktır.
Muvazaanın Unsurları
Muvazaalı işlemde dört unsur mevcuttur. Bunlar, görünürdeki (muvazaalı) işlem, muvazaa sözleşmesi, gizli işlem ve üçüncü kişileri aldatma kastıdır.
Görünürdeki İşlem
Tarafların üçüncü kişileri aldatmak için yapmış oldukları işleme görünürdeki işlem adı verilir. Taraflar burada hukuki işlemi sırf görünüşte yapmakta ve yaptıkları hukuki işlemin kendileri hakkında hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda anlaşmış bulunmaktadırlar. Örneğin, borçlu B’nin alacaklılarının takibinden kurtulmak için mallarını A’ya devretmesi halinde bu devri sağlayan işlem, görünürdeki işlemdir. Burada devri sağlayan görünürdeki işlem aynı zamanda hukuki niteliği itibariyle muvazaalı işlemi de oluşturur. Başka bir deyişle, görünürdeki işlem ile muvazaalı işlem aynı işlemdir.
Yukarıda yapılan açıklamalara göre; tarafların asıl irade ve amaçlarına uymayan, onları gizleme aracı olarak kullanılan görünüşteki sözleşme, aynı zamanda başkalarını aldatmak ve gerçek duruma uygun olmayan bir görünüş yaratmak için düzenlenmektedir.
Muvazaa Sözleşmesi
Tarafların, görünürdeki muvazaalı işlemi üçüncü kişilerin aldatmak için yaptıklarına ve kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğine dair bir anlaşma yapmaları gerekir. Bu anlaşmaya, muvazaa anlaşması denir. Yukarıdaki örnekte A ile B arasında yapılan satım sözleşmesi sırf alacaklıların icra takibinden kurtulmak için yapılmıştır. Bu kişilerin kendi aralarında yaptıkları görünürdeki işlemin hüküm ifade etmeyeceğine dair anlaşma muvazaa anlaşmasıdır. Muvazaa anlaşması, muvazaanın varlığı için gerekli bir şarttır. Bu anlaşma, tarafların görünürdeki işlemi istemediklerini ifade eder. Muvazaa anlaşmasının tarafları, muvazaalı işlemin taraflarıdır.
Gizli İşlem
Taraflar muvazaalı bir işlem yaptıklarında dilerlerse kendi aralarında kendi gerçek iradelerine dayanan ve gerçek durumu yansıtan bir işlem yapabilirler. Ancak bu işlem taraflar arasında gizli kalır ve üçüncü kişilere duyurulmaz. İşte tarafların kendi aralarında yaparak başkalarına duyurmadıkları bu işleme gizli işlem denir.
Kast
Muvazaada amaç üçüncü kişileri aldatmaktır. Bu durumda aldatma kastı muvazaanın zorunlu bir unsuru haline gelmektedir. Aldatma terimi; bir şeyin görünürdeki durumunun, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermesi ve karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden, gereği gibi uyanık olmayışından yararlanarak onun zararına kazanç sağlanması olarak tanımlanabilir.
Muvazaanın Türleri
Muvazaa; mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olarak ikiye ayrılmaktadır.
Mutlak Muvazaa
Tarafların, gerçekte herhangi bir işlem yapmayı düşünmedikleri halde, üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla bir işlem yapmış gibi görünmek için görünüşte bir işlem yapmalarına, “mutlak muvazaa” denir.
Mutlak muvazaada görünürde bir hukuki işlem varken gerçek işlem yoktur. Mutlak muvazaa, var olmayan bir sözleşmenin varmış gibi gösterilmesi olup tarafların görünürdeki sözleşmenin sonuç doğurmayacağı konusunda anlaşmış bulunmaları halidir. Özetle, mutlak muvazaadaki tek işlem söz konusudur; o da görünürdeki sözleşmedir.
Nisbi Muvazaa
Nisbi muvazaa, tarafların aralarında düzenledikleri bir sözleşmeyi kendi dahili iradelerine uymayan ve dışa karşı yaptıkları başka bir işlem ile gizlemeleridir. Nisbi muvazaada taraflar görünürdeki işlem arkasında gerçek iradelerine uygun bir işlem yaparlar. Görünüşteki işlem arkasında bulunan bu işleme “gizli işlem” adı verilir.
Özet olarak muvazaa çeşitlerini ayıran en önemli unsur gizli işlemdir. Eğer muvazaalı işlemde gizli işlem mevcutsa “nisbi muvazaa”, taraflar arasında herhangi bir gizli işlem mevcut değilse “mutlak muvazaa” söz konusudur. Nisbi muvazaada taraflar yapacakları sözleşmeyi açık olarak değil gizli olarak yapmaktadırlar.
Muvazaa Zamanaşımı
Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabilecek olup, muvazaa iddialarında hak düşürücü süre ya da zamanaşımı süresi söz konusu olmaz. Bu, hükümsüzlüğün doğal bir sonucudur.
Muvazaa ile İlgili Yargıtay Kararları
T.C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 1254 Karar: 2021 / 1330 Karar Tarihi: 22.03.2021 |
ÖZET: Dosya kapsamında mevcut delil durumuna ve olayların akışına göre; davalılar arasındaki hibe ve harici satış işlemlerinin gerçek olmadığı, her zaman düzenlenebilecek olan hibe sözleşmesinin, davacıların açacağı tazminat davası nedeniyle kazanacakları tazminata ilişkin böyle bir ilamın alınacağını öngören davalıların tedbir alıp alacağın tahsilini karşılıksız bırakmak amacıyla düzenlendiği, davalı …’un borçlunun hem ceza hem de hukuk davasında vekili olarak görev yapan avukatı olup, borçlunun mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğu, davaya konu iki parselin de daha sonra davalı …’ın damadı olan diğer davalı …’e devredildiği, davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları açıkça anlaşıldığından, dava konusu hibe ve satış işlemlerinin muvazaalı olduğu sabittir. Kadastro tutanağındaki tespitler ise yine davalı yanın aralarındaki muvazaaya konu ilişkinin devamı mahiyetindedir. Şu halde mahkemece, muvazaanın varlığı kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, açıklanan yönler gözetilmeyerek, yerinde olmayan gerekçe ile istemin ön koşul yokluğundan reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir.
T.C YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2018/ 19-1013
Karar: 2021 / 105
Karar Tarihi: 18.02.2021
ÖZET: Somut olay değerlendirildiğinde; Davacıların miras haklarını almalarını engellemek amacıyla düzenlendiği ileri sürülen bono nedeniyle açılan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin eldeki davada, HMK’nın 201. maddesi uyarınca senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile ancak senetle ispat edilebilir. Ancak hükümde öngörülen senede karşı senetle ispat kuralı senedin tarafları için geçerlidir. Senedin tarafları kavramına külli halefler yani mirasçılar da dahil olduğundan, mirasçıların külli halef sıfatıyla senede karşı dava açmaları hâlinde, iddialarını ancak senetle (yazılı delille) ispat edebilirler. Ne var ki, eldeki davada olduğu gibi mirasçılar küllî halef sıfatıyla değil de sadece kendi miras haklarına dayanarak dava açarlarsa, senede karşı olan iddialarını senet (kesin delil) ile ispat etmek zorunda olmayıp, muvazaa iddialarını HMK’nın 203/d maddesi gereğince tanıkla ispat edebilirler.
Yargıtay 21. HD. 11.03.2003 T., E. 2003/177, K. 2003/1901:
“…Ancak, borcun doğumundan ve ödeme emri tebliğinden sonra kısa aralıklarla gerçekleştirilen devirler, alacaklıdan mal kaçırma amacına
yönelik danışıklı işlemler niteliğindedir. Danışığa dayalı istihkak iddiasının dinlenemeyeceği Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir…”
Yargıtay 19. HD. 11.03.2003 T., E. 2002/459, K. 2003/2026:
“Hatır için düzenlenen senedin muvazaalı olup olmaması bahsine değinmeden, senedin hatır için verildiği iddiasının ispatında, muvazaanın ispatına dair prensiplerin incelenmesi gerekir.”
Yargıtay 1. HD. 12.9.2013 T., E. 2013/8612, K. 2013/12448:
“…Somut olaya gelince, davacının iddiasını yazılı bir belge ile kanıtlayamadığı sabittir. Ancak, iddiasını yazılı bir belge ile kanıtlayamayan ispat yükü kendisine düşen tarafın karşı tarafa yemin teklif etme hakkının varlığı da tartışmasızdır. Davacı, dilekçesinde ve delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmıştır. O hâlde; mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir…”
Yargıtay 1. HD. 6.10.2015 T., E. 2015/8573, K. 2015/11345:
“…Sözleşme aynı Kanun’un 203. (HUMK’nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmî şekilde yapılması hâlinde bile olayın özelliği itibariyle âdî yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir…”
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 26.05.1997 T. 4741 E. /4890 K.
Taşınmaz satış sözleşmesinde satış bedeli düşük gösterilmişse önalım hakkı sahibi, bu hakkını düşük bedel üzerinden kullanabilir; ona karşı muvazaa iddiası dinlenmez.
[1] ESENER, s. 7; TEKİNAY/ AKMAN/ BURCUOĞLU/ ALTOP, TEKİNAY, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 408; OĞUZMAN/ ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2006, s. 108