0312 911 83 10
·
av.fatiharas@gmail.com
·
Pzt-Cuma 09:00-18:00
DANIŞMANLIK

İhtirazi Kayıtla Beyanname ve Dava

İhtirazi Kayıtla Beyanname ve Dava

İhtirazi Kayıtla Beyanname ve Dava

İhtirazi kayıt, vergi mükelleflerinin vergi kanunları çerçevesinde beyan ettikleri matrahlarda tereddüt ettikleri durumlarda, vergi idaresinin belirlediği çerçevede beyanlarını sunarken, bu beyana karşı yargı yolunu açık tutmalarını sağlayan bir mekanizmadır. Bu müessese, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun 378. maddesinde belirtilen “mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere dava açılamayacağı” hükmüne bir istisna oluşturur.

VUK kapsamında doğrudan ihtirazi kayıt uygulamasına dair bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun 27/4 maddesi bu konuda ilk kez açık bir düzenleme getirmiştir. İlgili madde uyarınca, vergi mükellefleri, matrahlarını belirlerken vergi kaybını önlemek amacıyla çekince koyabilir ve beyanlarına ihtirazi kayıt ekleyebilirler. Bu sayede, vergi idaresinin belirlediği şekilde beyan edilen matrahlar yargıya taşınabilmektedir.

Öte yandan, VUK’un 371. maddesi olan “Pişmanlık ve Islah” hükmü, mükelleflerin vergi ziyaına neden olan hatalarını kendiliğinden vergi dairesine bildirmeleri durumunda, belirli şartlar altında cezadan muaf tutulmalarını düzenlemektedir. Bu maddede, pişmanlıkla verilen beyannameler için herhangi bir ihtirazi kayıt düzenlemesi bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, pişmanlıkla yani süresinden sonra verilen beyannamelere ihtirazi kayıt eklenip eklenemeyeceği hususunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bazı görüşlere göre, mükellef pişmanlık beyanıyla zaten hatasını kabul ettiğinden, bu durumda ihtirazi kayıt konulması çelişkili kabul edilebilir. Ancak, diğer görüşler, mükelleflerin bu beyanlarına ihtirazi kayıt ekleyerek vergi idaresinin talebine karşı yargı yolunu açık tutabileceğini savunmaktadır.

Bu çerçevede, yargı kararları da mükelleflerin beyan şekline ve iradesine bağlı olarak ihtirazi kayıt uygulamasının mümkün olup olmadığını farklı şekillerde değerlendirebilmektedir.

Yasal Süresinde İhtirazi Kayıtla Beyan Üzerine Dava Açma

Vergi beyanlarında ihtirazi kayıtla dava açma konusu, doğrudan vergi kanunlarında veya yargılama usulü kanunlarında düzenlenmemiş olmakla birlikte, Danıştay içtihatları doğrultusunda geliştirilmiş bir uygulamadır. Vergi Usul Kanunu’nun 378. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere itiraz edemeyecekleri” hükmünün istisnasız uygulanmasının, bazı durumlarda mükelleflerin hak kaybına yol açabileceği ve vergi beyanlarında tereddüt oluşturarak vergi kaybına sebep olabileceği anlaşılmıştır. Bu sebeple, Danıştay içtihatlarıyla, beyanname ile bildirilen matrahın tespit yöntemi, uygulanacak vergi oranı, muafiyet veya istisna uygulamaları gibi konularda belirsizlik bulunması durumunda, vergi kaybına yol açmadan, süresi içinde verilen beyannamelere ihtirazi kayıt eklenebileceği kabul edilmiştir.

Vergi Usul Kanunu’nda, mükelleflerin kendi beyanları üzerine tahakkuk eden vergilere karşı dava açmalarıyla ilgili doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 27. maddesinin 4. fıkrası bu durumu dolaylı olarak düzenlemektedir. İlgili madde şu şekildedir:

“Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen kısmının tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26. maddenin 3. fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu dosyaların yeniden işleme alınması ya da ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan tahakkuk ve tahsilat işlemlerine ilişkin davalar, tahsilatı durdurmaz. Bu tür davalarda yürütmenin durdurulması talep edilebilir.”

Bu hükümden hareketle, ihtirazi kayıtla verilen beyannamelere dayalı tahakkuk işlemlerinin otomatik olarak durmayacağı, açılan davalarda yürütmenin durdurulması talebinde bulunulabileceği ve mahkemenin bu talebi kabul etmesi halinde tahsilat işlemlerinin duracağı sonucu çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu düzenleme, mükelleflerin beyanlarına ihtirazi kayıt ekleyerek dava açabileceği yönünde dolaylı bir sonuç doğurmaktadır.

Yasal Süresinden Sonra Verilen Beyannameler

Yasal süresi geçtikten sonra verilen beyannameler, mükelleflerin ilk kez beyannamelerini sunması ya da daha önce verilen bir beyannamenin düzeltilmesi amacıyla olabilir. Bu başlık altında, yasal süresi dışında verilen beyannamelerle ilgili farklı hukuki durumlar ele alınacaktır.

Yasal Süresinden Sonra İlk Kez Beyanname Verilmesi

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 30. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Vergi beyannamesini yasal süresi geçtikten sonra verenlere, beyan ettikleri matrah üzerinden re’sen tarhiyat yapılır ve bu beyannameler takdir komisyonuna sevk edilmez” hükmü yer almıştır. Ayrıca, 344. maddenin üçüncü fıkrası, vergi incelemesine başlanılmadan ya da takdir komisyonuna sevk edilmeden önce kendiliğinden verilen beyannamelerde, vergi ziyaı cezasının yüzde elli oranında uygulanacağını düzenlemektedir.

Bu durumda, beyannamenin yasal süre geçtikten sonra verilmesi söz konusudur. Ancak, incelemeye başlanmamış veya takdir komisyonuna sevk edilmemiş olması şartıyla, beyannameye dayanarak tarhiyat yapılır ve beyan edilen matrah üzerinden vergi tahakkuk ettirilir. Vergi ziyaı cezası ise, normal cezanın yarısı oranında uygulanır. Ancak, vergi incelemesi yapılmasına herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Bu tür bir tarhiyat işlemi, re’sen tarhiyat kapsamında değerlendirilir. VUK’un 34. maddesine göre, ikmalen ve re’sen tarh edilen vergiler “ihbarname” ile ilgililere tebliğ edilmek zorundadır. Ancak, 25. maddeye göre, beyan üzerinden alınan vergiler “tahakkuk fişi” ile tarh ve tahakkuk ettirilebilir. Bu nedenle, mükellefin sunduğu beyannamede gerekli bilgilerin yer alması durumunda tahakkuk fişi düzenlenmesi yeterli olup, ihbarname düzenlenmesine gerek kalmaz. Ancak, vergi ziyaı cezası için ihbarname düzenlenmeli ve ceza mükellefe tebliğ edilmelidir.

Maddede geçen “beyannamede gösterilen matrah üzerinden re’sen tarhiyat yapılacağı” ifadesi, beyannamede matrah bulunmaması veya ödenecek vergi çıkmaması durumunda bu düzenlemenin uygulanamayacağı anlamına gelmez. Çünkü madde, yasal süre dışında beyannamelerini kendi iradeleriyle sunan mükelleflere bazı haklar tanımayı amaçlar. Ödenecek vergi çıkmasa dahi, beyannameyi sunan mükellefin, takdire sevk edilmemesi ve cezanın yarı oranında uygulanması gibi hakları korunur.

Vergi incelemesi veya takdir komisyonuna sevk işleminden sonra beyanname verilmesi durumunda ise, inceleme ve takdir süreçleri devam eder. Ancak, bu süreçte beyan edilen matrahı aşan kısımlar için ek tarhiyat yapılabilir. Bu durumda, vergi ziyaı cezası, mükellefin beyanı üzerine değil, inceleme sonucuna göre VUK’un 341, 344 ve 359. maddelerine göre bir veya üç kat ceza oranıyla uygulanır.

Anayasa Mahkemesi (AYM), vergi mükellefinin düzeltme beyannamesinin idarenin yönlendirmesiyle verildiği durumlarda, mükellefin serbest iradesiyle hareket etmediğini vurgulayarak önemli bir karar vermiştir. Bu bağlamda AYM, şu hususları öne çıkarmıştır:

  • İdarenin isteğine dayalı olarak mükellefin düzeltme beyannamesi vermesi,
  • İdarenin mükellefi düzeltme beyannamesi vermeye yönlendirdiği,
  • Mükellefe, kod listesine alınacağına dair ihtar yapılması,
  • Mükellefin pişmanlık iradesi taşımadığı,
  • Kod listesine alınma korkusu veya baskısı altında beyannamenin verilmesi.

Bu gibi durumlarda AYM, mükellefin düzeltme beyannamesinin serbest iradesini yansıtmadığını ve bu nedenle Pişmanlık ve Islah hükümleri kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, mükellefin idarenin yönlendirmesi altında yaptığı düzeltme işleminin, özgür iradeye dayanmayan bir beyan olarak kabul edilmesi gerektiğini, dolayısıyla mükellefin bu beyana ihtirazi kayıt ekleyerek dava açabileceği sonucuna varmıştır. (11.08.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/70 bireysel başvuru numaralı ve 01.07.2020 tarihli AYM kararı)

Danıştay’ın kararlarına da göre, beyanname yasal süresi dışında verildiğinde ihtirazi kayıt konulamayacağı, mükellefin özgür iradesiyle sunduğu beyannameye dayalı olarak dava açma hakkının sınırlı olduğu kabul edilmektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 213 sayılı kanunun 378. maddesi gereği mükelleflerin, beyan ettikleri matrahlara karşı dava açamayacaklarını vurgulayarak, yasal süresi geçtikten sonra verilen beyannamelerde ihtirazi kayıtla beyan yapılamayacağı yönünde karar vermiştir. Bu durumun istinası ise, idarenin müeyyideli yazısına istinaden verilen düzeltme beyannameleridir. Buna göre, düzeltme yapılmadığı taktirde mükellefin idarece özel esaslara alınacağına dair hüküm bulunan yazı mevcut olması halinde, düzeltme beyannamelerine ihtirazi kayıt şerhi konularak dava açılabilir.

Danıştay, müeyyideli yazıya ilişkin verdiği müstakar hale gelen kararlarınının yanında (Danıştay 3. Dairesi K:2022/3618 sayılı kararında) özetle “… 2016 yılı kurumlar vergisi beyannamesini, 5520 sayılı Kanun’un 10.maddesinin (ı) alt bendi hükmü doğrultusunda, artırdığı sermaye üzerinden hesapladığı tutarı kurum kazancından indirmek suretiyle yasal süresi içerisinde veren davacı şirketin, aynı konuda aksi görüş bildiren 09/05/2017 tarihli özelge sonrasında yapılacak bir vergi incelemesi neticesinde karşılaşacağı, vergi, ceza ve gecikme faizinden kaçınmak amacıyla yasal süresinden sonra verdiği düzeltme beyanına koyduğu ihtirazi kaydın dava açma hakkı verdiğinin kabulü gerekmektedir. Zira, yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, mülkiyet hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı arasında olması gereken adil dengenin davacı aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir. Öte yandan, davacının süresinde vermiş olduğu beyannamede idarenin görüşü doğrultusunda tahakkuk eden bir vergi bulunmadığından bu beyannameye konulan ihtirazi kaydın bir anlamı olmayacaktır.” hükmüyle özelgeye istinaden düzeltilen beyanname üzerine ihtirazi kayıt eklenmesini ve bunun da dava konusu edilmesini hukuka uygun bulmuştur.

vergi hukuku avukatı

İzaha Davet Müessesesi ve İhtirazi Kayıt

İzaha davet müessesesi, mükelleflerin vergi uyumunu artırmayı hedefleyen bir düzenleme olarak öne çıkmakla birlikte, mükelleflerin yargı yoluyla hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı bir niteliğe sahip değildir. Bu sistem, yalnızca yargı yolunun tek çözüm mercii olarak gösterilmesi değil, idari çözüm yollarının da korunarak, yargısal sürecin devam ettirilmesi imkanının sağlanması amacıyla getirilmiştir. Bu sayede, mükellefler hem idari yolları kullanarak çözüm arayabilir hem de ihtiyaç duyulduğunda anlaşmazlığı yargıya taşıyabilir. Yargı süreci mükellef lehine sonuçlanırsa, mükellef ödemelerini geri alma hakkına sahip olacak; aleyhine sonuçlanması durumunda ise ek bir mali yükümlülüğe katlanmadan süreci tamamlamış olacaktır.

Bu çerçevede, izaha davet üzerine sunulan beyannamelere ihtirazi kayıt eklenmesinin ve ardından dava yoluna başvurulmasının mümkün olduğunu değerlendirmekteyiz. Her ne kadar idarenin mevcut otomasyon sisteminde izaha davet kapsamında verilen beyannamelere ihtirazi kayıt eklenmesine yönelik bir seçenek sunulmamış olsa da, bu durum, ihtirazi kayıt ile beyanda bulunmanın zımnen kabul edilmediği anlamına gelmez. Bu nedenle, mükellefler, ayrı bir ihtirazi kayıt dilekçesi sunarak dava yoluna başvurabileceğine ilişkin görüşler mevcuttur. Ancak, bu konu hukukçular arasında halen tartışmalıdır. Bu nedenle izaha davet yazısı neticesinde ihtirazi kayıtla beyanname verilip verilemeyeceği konusu ileride verilecek Danıştay kararları neticesinde netleşecektir. 

Mükelleflerin izahlarını yeterli gördükleri, ancak vergi idaresinin bu izahları kabul etmeyip düzeltme talebinde bulunduğu durumlar, vergi hukukunda sıkça karşılaşılan bir sorundur. Bu durumda mükelleflerin, vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk edilmemek amacıyla, idarenin talebi üzerine düzeltme beyannamesi vermeleri gündeme gelebilir. Bu noktada, düzeltme beyannamesi verilirken ihtirazi kayıt eklenmesinin, mükellefe yargı yoluna başvurma hakkını koruyabilir. Eğer mükellef, idarenin yönlendirmesi karşısında izahını yeterli bulup, bu düzeltmeyi sadece idarenin baskısı altında yapıyorsa, Vergi Usul Kanunu’nun 344/3. maddesi kapsamında (%50 vergi ziyaı cezasıyla birlikte) ihtirazi kayıtla beyanda bulunarak dava yoluna gitme hakkını saklı tutabilir.

Vergi İncelemesine Başladıktan Sonra Düzeltme Beyannamesi

Vergi incelemesi veya takdir komisyonuna sevk işleminin konusu olan vergi türü ile düzeltme beyannamesinde belirtilen vergi türü aynıysa, vergi ziyaı cezası bir kat olarak uygulanır. Eğer vergi türleri farklıysa, ceza yüzde elli oranında kesilecektir. Uygulamada, incelemeye alınan vergi türü farklı olsa bile beyanname sisteminin 1 kat vergi ziyaı cezası kestiği görülebilmektedir. Bu uygulama hukuka aykırıdır. Düzeltme beyannamesi sonrasında tahakkuk eden vergi ziyaı cezası için tarhiyat sonrası uzlaşmaya başvurulabilir.

Pişmanlıkla Verilen Beyannamelerde İhtirazi Kayıt Uygulaması ve Anayasa Mahkemesi Kararı

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 371. maddesi kapsamında, pişmanlıkla beyan veren mükelleflerin bu beyanlara ihtirazi kayıt koyup dava açıp açamayacağı hususunda Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) güncel kararı önemli bir içtihat oluşturmuştur. Bu kararda, pişmanlıkla verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konulamayacağı açıkça belirtilmiştir.

Pişmanlıkla verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konularak açılan bir davada Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 11.03.2020 tarih ve Esas No: 2019/1546, Karar No: 2020/284 sayılı kararında “nedamet” kavramı değerlendirilmiştir:

“Kanun koyucu, Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesinde getirmiş olduğu pişmanlık müessesesiyle vergi ödevinin hiç yapılmaması, eksik veya hatalı yapılması suretiyle vergi zıyaına neden olunması durumunda, ilgili vergi mükellefine yeni bir fırsat tanıyarak kimi koşullarla ceza uygulamasından vazgeçmekte ve böylece vergi mükelleflerini vergi zıyaına neden olan kanuna aykırı eylemlerini vergi dairesine bildirmeye özendirmeyi amaçlamaktadır.

“Kanun koyucunun ceza uygulamasından vazgeçme karşılığında getirmiş olduğu koşullardan biri ve en önemlisi, kanuna aykırı davranışın ilgili makamlara kendiliğinden bildirilmiş olmasıdır. Burada kastedilen, mükellefin dıştan gelen herhangi bir korku, baskı veya tehdit olmaksızın yapmış olduğu davranışın vergi kanunlarına aykırılığının farkına kendiliğinden vararak dürüst bir vergi mükellefi gibi davranma bilinç ve isteğiyle hareket etmiş olmasıdır. Hukuk düzeninde, “nedamet” duygusunun sonuç doğurabilmesi, koşulsuz olmasına bağlıdır. Hiç kimse, yapmış olduğu kanuna aykırı davranışı, belli bir koşulun gerçekleşmesi halinde kabul ve bundan nedamet duyacağını söyleyerek bu bildirim dolayısıyla hukuk düzeninin sağlamış olduğu avantajlardan yararlanamaz.

“Oysa ihtirazi kayıt, mükelleflerce kanuni gerekçe gösterilerek beyan edilen matrah veya matrah kısmı üzerinden tarh edilen vergiye karşı dava haklarının saklı tutulduğu yolunda beyannameye yazılı not konulması veya ayrı bir dilekçe ile söz konusu hakkın saklı tutulduğunun vergi dairesine bildirilmesidir. Yani beyannameye konulan ihtirazi kayıt, beyanın hukuki sonuç doğurabilmesi için mükellefçe ileri sürülen bir koşuldur. Bu anlamda, Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesi uyarınca pişmanlıkla beyanda bulunarak maddede öngörülen diğer koşulları usule uygun biçimde yerine getirmek suretiyle pişmanlık müessesesinin hukuki sonuçlarından, yani sağlamış olduğu avantajlardan yararlanan davacının beyannamelere koyduğu ihtirazi kayıt geçerli olarak kabul edilemeyecektir.” Kararda, pişmanlık hükümlerine göre verilen beyannamelere konulan ihtirazi kaydın geçerli olmadığı vurgulanmıştır.

Mükellef Tarafından Kendiliğinden Verilen Düzeltme Beyannamelerinde İhtirazi Kayıt Uygulaması

Mükellefin, yasal süresi içinde daha önce verdiği bir beyannamenin ardından, herhangi bir idarenin yönlendirmesi olmaksızın kendi iradesiyle düzeltme beyannamesi sunması durumu, ihtirazi kayıt uygulaması açısından farklı bir değerlendirme gerektirmektedir.

Bu tür bir durumda, mükellefin kendi özgür iradesiyle düzeltme beyannamesi vermesi söz konusu olduğundan, bu beyannamede ihtirazi kayıt kullanarak beyanın iptalini ya da hukuki itirazını ileri sürmesi hukuken geçerli değildir.  Bu nedenle, mükellef tarafından kendi inisiyatifiyle verilen düzeltme beyannamelerinde ihtirazi kayıt geçerli kabul edilmez.

Konuyla ilgili Danıştay VDDK, AYM’nin 27.02.2019 tarih ve 2015/15100 Başvuru Numaralı kararına atıf yaparak aşağıdaki kararı tesis etmiştir:

“Anayasa Mahkemesince mülkiyet hakkının ihlal edildiği yolunda verilen karar, sadece, vergi dairelerinin müeyyideli yazıları üzerine ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamelerine istinaden tahakkuk eden vergi ve kesilen cezalara karşı açılan davalara yönelik olup idarenin müeyyideli yazısı olmaksızın süresinden sonra kendiliğinden ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan tahakkuklara karsı açılan davalar bu kapsamda bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, davacının bir kısım mükelleflerden alınan faturalarda yer alan katma deger vergilerinin indirimlerinden çıkarılarak düzeltme beyannamesi vermesi gerektiği yönünde kendisine tebliğ edilmiş bir yazının bulunduğu yönünde bir iddiası bulunmadığı gibi, davalı idarece dosyaya ibraz edilen dilekçelerde, davacının sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği tespit olunan mükelleflerden olan alıslarını katma deger vergisi indirimlerinden çıkarmak suretiyle kendiliğinden düzeltme beyannamesi verdiği belirtilmiştir.

Bu durumda, bir kısım mükelleflerden alınan faturalarda yer alan katma deger vergilerinin indirimlerinden çıkarılması suretiyle ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannameleri üzerine tahakkuk eden katma deger vergileri, damga vergileri ve hesaplanan gecikme faizleri ile kesilen vergi ziyaı cezalarının kaldırılması yolunda verilen kararın bozulması gerekmektedir.” (Danıştay Vergi Dava Dairleri Kurulu’nun 03/07/2019 tarih ve Esas No: 2019/287, Karar No: 2019/455 sayılı kararı.)

İdarenin Yönlendirmesi Sonucu İhtirazi Kayıtla Verilen Düzeltme Beyannameleri

Anayasa Mahkemesi (AYM), vergi mükellefinin düzeltme beyannamesinin idarenin yönlendirmesiyle verildiği durumlarda, mükellefin serbest iradesiyle hareket etmediğini vurgulayarak önemli bir karar vermiştir. Bu bağlamda AYM, şu hususları öne çıkarmıştır:

  • İdarenin isteğine dayalı olarak mükellefin düzeltme beyannamesi vermesi,
  • İdarenin mükellefi düzeltme beyannamesi vermeye yönlendirdiği,
  • Mükellefe, kod listesine alınacağına dair ihtar yapılması,
  • Mükellefin pişmanlık iradesi taşımadığı,
  • Kod listesine alınma korkusu veya baskısı altında beyannamenin verilmesi.

Bu gibi durumlarda AYM, mükellefin düzeltme beyannamesinin serbest iradesini yansıtmadığını ve bu nedenle Pişmanlık ve Islah hükümleri kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, mükellefin idarenin yönlendirmesi altında yaptığı düzeltme işleminin, özgür iradeye dayanmayan bir beyan olarak kabul edilmesi gerektiğini, dolayısıyla mükellefin bu beyana ihtirazi kayıt ekleyerek dava açabileceği sonucuna varmıştır.

AYM’nin bu yaklaşımı, mükelleflerin idarenin baskısı altında beyanname düzenlemek zorunda kaldığı durumlarda, yargı yoluyla haklarını arama imkanı sunarak mükellefin hukuki güvencesini artırmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, düzeltme beyannamesi ihtirazi kayıtla verilebilmekte ve mükellef dava yoluna başvurabilmektedir.

AYM’nin kararlarından sonra Danıştay kararları da aynı doğrultuda gelişmiştir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bir kararında, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararı özetlenerek “Vergi dairelerinin, beyanların düzeltilmesine yönelik müeyyideli yazıları üzerine, ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannameleri üzerinden yapılan vergi tarhiyatlarına ve cezalara karşı açılan davaların esası incelenmeden reddedilmeleri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular üzerine Anayasa Mahkemesi, 27/02/2019 tarih ve B.No:2015/15100 sayılı kararıyla; başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale teşkil eden vergilendirme işlemlerinin yargı yoluyla denetlenebilmesi imkanına sahip olamadıkları, dolayısıyla derece mahkemelerinin 213 sayılı Kanunun 378. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen hukuk kuralını, düzeltme beyannamesine ihtirazi kayıt konulmasının dava açma hakkı vermeyeceği şeklinde yorumlamasının -sürecin bütününe bakıldığında- başvurucuların, müdahelenin [müdahalenin] hukuka aykırı olduğuna yönelik iddia ve itirazlarını etkin bir biçimde sunamaması sonucuna yol açtığı, buna göre somut olayda mülkiyet hakkının öngördüğü usul güvencelerinin sağlanamamasından dolayı müdahalenin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, mülkiyet hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşıldığı, başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu gerekçesiyle Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere vergi mahkemesine gönderilmesine” karar vermiştir. (Danıştay Vergi dava Daireleri Kurulu’nun 17.04.2019 tarih ve Esas No:2019/254, Karar No: 2019/323 sayılı kararı)

Sonuç- İhtirazi Kayıtla Beyanname ve Dava 

Sonuç olarak, vergi mükelleflerinin beyanname verirken ihtirazi kayıt koyma hakkı, vergi uyuşmazlıklarını çözme ve mükelleflerin yargı yolunu açık tutma açısından önemli bir mekanizmadır. Vergi Usul Kanunu’nda doğrudan bir düzenleme olmamakla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/4. maddesi ve Danıştay içtihatları ihtirazi kaydın uygulanabilirliğini belirlemiştir. Vergi mükelleflerinin yasal süresi içinde verdikleri beyanlara ihtirazi kayıt ekleyerek, vergi idaresinin belirlediği matrahlar üzerine dava açma hakkı bulunsa da, yasal süresi geçtikten sonra verilen beyanlarda ihtirazi kayıt konulması (idarenin müeyyideli yazısı hariç) mümkün değildir. Pişmanlıkla verilen beyannamelerde ihtirazi kayıt ise Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz kabul edilmiştir. Ayrıca, idarenin yönlendirmesiyle verilen düzeltme beyannamelerinde ihtirazi kayıt eklenmesi durumunda, mükelleflerin yargı yoluna başvurabileceği, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla netleştirilmiştir. Bu durum, mükelleflerin vergi yükümlülüklerini yerine getirirken yargı yoluyla hak arama hakkını korumak adına önem taşımaktadır.

fatih aras

Diğer Makaleler

Call Now Button